Güncelleme Tarihi:
Osmanlılar henüz imparatorluk iddiasında bulunmadan evvel, Bitinya’da konuşlanmış küçük bir uç beyliği iken dahi yüzünü Batı’ya dönmüş vaziyetteydi. Geleceklerinin başta Roma toprakları olmak üzere Batı’da olduğunu fark etmiş ve ilk fırsatta ‘karşı’ya geçtiklerinde buraya geri dönmeyecek şekilde yerleşmenin yolunu arayıp bulmuşlardı. Gelibolu’daki terk edilmiş küçük bir kalede başlayan Avrupa macerası, başkentin ilk fırsatta Edirne’ye taşınması ve devletin topraklarını Balkan arazisine doğru genişletmesi ile devam etti. Yalnızca yüz yıl içinde Osmanlı’nın Avrupa’daki nüfus ve toprak mevcudiyeti Anadolu’yu aşıyordu. Avrupa halkları bu yeni tehdit karşısında kısa sürede pozisyon aldı; barbarların kararlı yürüyüşünü durdurabilmek için birçok ortaklık, ittifak ve direniş vücuda getirildi.
Osmanlılar ve Avrupa arasındaki 600 yılı aşan münasebet, asırlar boyunca elbette çeşitli evrelerden geçti; iki taraf kıyasıya mücadele ederken birbirlerini dönüştürmekten de geri kalamadılar. Jean-François Solnon’un çalışması ‘Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa’ bu imaj ve algı değişikliğinin teferruatlı bir incelemesini yaparken meseleye daha çok Avrupa perspektifinden bakıyor ve Türklerin işgalci barbar imajının çok ötesindeki etkisinin bilançosunu çıkarıyor.
Meşhur “Mamma li turchi” feryadından Viyana kapılarında terk edilen kahve çuvallarının Avrupa’nın ilk kafelerine vesile olmasına, Papa’nın Fatih Sultan Mehmet’e mektubundan Mozart’ın ‘Türk Marşı’na, Osmanlı-Fransa ittifakından etkisi yüzyıllara yayılan Otranto çıkarmasına kadar birçok konuya temas eden kitap, klişelerin kabuğunu soyup Osmanlıların aslında Avrupa kimliğinin şekillenmesine nasıl katkıda bulunduğunu gözler önüne seriyor.
Jean-François Solnon, eserini atfettiği meşhur İtalyan muallim Claudio Magris’in meseleyi güzelce özetleyen “Avrupa ile Osmanlı İmparatorluğu’nun karşılaşması, savaşan ve birbirini yiyip bitiren iki ayrı dünyanın sonunda farkına bile varılmadan nasıl iç içe geçip birbirlerini zenginleştirdiklerinin büyük örneğidir” ifadesine kitabın açılışında yer vermiş. 2010 Avrupa Tarih Kitabı ödülünü kazanan bu çalışma; edebiyat, resim, müzik, tiyatro, koleksiyonlar ve koleksiyoncular, moda, eğlence dünyası gibi çok çeşitli ve renkli bir yelpazeden örneklerle dolu. Elçiler, seyyahlar, sanatçılar ve tercümanların bu grift ilişkiye katkısı da detaylı incelenmiş. Korku ve nefretin giderek merak ve hayranlığa evrilmesinde, rakip mahallenin sokaklarında dolaşmaktan çekinmeyen bu öncülerin katkısı çok büyük.
Batı’da Türk imajındaki dönüşümün, imparatorluğun savaş meydanındaki bileği bükülmez günlerinin geride kalmasıyla hızlandığı da bir gerçek. Türklerin yenilmez olduğu fikrinin yıkılmasıyla Avrupa halklarını tutsak etmiş korku giderek yerini merak duygusuna bırakıyor. Yalan yanlış ve bir o kadar renkli Türk temsillerinin yer aldığı sanat eserlerinin sayısındaki artış ve seyyahların birbiri ardına İstanbul’un ve imparatorluk coğrafyasının yolunu tutması imparatorluğun gerileme devrine denk geliyor daha çok.
Ali Berktay’ın çevirisiyle okuyucuya sunulan ‘Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa’, kaynakça ve ekleriyle birlikte 700 sayfaya ulaşan hacimli bir eser, lakin ağırlığı gözünüzü korkutmasın. Fevkalade zevkle ve kolayca okunan bu çalışma, okuyucuyu dillere pelesenk olmuş bazı tarihi klişelere saplanıp kalmaktan kurtaracak hüviyette.
OSMANLI İMPARATORLUĞU
VE AVRUPA
Jean - François Solnon
Çeviren: Ali Berktay
İş Kültür, 2019
720 sayfa, 35 TL.