Güncelleme Tarihi:
30 yıldır eski kitap, belge, mektup, dergi, uzun lafın kısası, üzerine mürekkep değmiş her türlü kâğıtla uğraşan ve bunlarla hemhal olan Emin Nedret İşli’nin sunduğu kadar bilgiye hâkim insan oldukça azdır. İşli, sahaf olmasının yanında aynı zamanda koleksiyoncudur da. Bunun sonucu kitaba bir koleksiyoncunun heyecanı ve tecrübeli bir sahafın bilgisi olarak yansıyor. Sahaf dükkânında görüp merakla inceleyeceğiniz bir malzemeyi kitabına alırken önce bir koleksiyoncu olarak okşamış, sonra bir sahaf olarak incelemiş, uzun bir araştırmadan sonra bulunabilecek bilginin daha fazlasını yazmış ve önümüze koymuş ‘buyurun’ diyerek.
Tarihin eleğinden geçip bize kadar ulaşan yazılı malzeme, yok olup gidenlere oranla çok azdır. Şurası muhakkak ki sahaflık müesesesi olmasa onlar da yok olup gidecekti. Kitabın önsözünden: “Kâğıt arkeoloğu diyebileceğimiz sahaf, eline geçen nadir malzemeyi kimi zaman kömürlükten çıkarır, kimi zaman tavan arasından indirir. Sokağa atılanı, hurdacıya satılanı, kâğıtçıya karton yapılmak üzere verileni veya elverişsiz koşullarda saklanıp, terk edilip çürüyeni kurtaran, akademisyene, araştırmacıya, bilim insanlarına, koleksiyoncuya ulaştıran hep sahaflık mensuplarıdır.”
‘Sahafnâme’ dört kısma ayrılmış: Mazruf, Kitaphane, Portre ve Efemera. Bu kısımları oluşturan yazıların hepsi ilk kaynak sınıfına giren yazılar.
Mazruf bölümü adından da anlaşılacağı gibi çoğunlukla mektuplardan oluşuyor. İşli, yazının hakkını vererek sadece mektubu yazan ve alan hakkında bilgi vermekle kalmayıp aralarındaki ilişkiyi ortaya koyan belge ve bilgileri de derlemiş. Bu bölümlerden ikisi Hasan Âli Yücel’in yazdığı mektuplar üzerine. İlkinde Nahit Sırrı Örik’e yazılan mektuplar Yücel’in Türkçe kullanımındaki üslubunun güzelliğini ve okumaya olan düşkünlüğünü ortaya koyuyor. Sahaf Ahmet Hamdi Tanyeli’e yazdığı mektuplarda da Hasan Âli Yücel’in yine kitap merakını görüyoruz. Bu efsane Milli Eğitim Bakanı, yeni yazdığı bir şiiri de mektuba eklemiş: “Şairim vezne gelmiyor ki sözüm/ Aramam şiiri küflü kafiyede/ Coşarım yaş dolunca kalb gözüm/ Bulurum şiiri aşka mersiyede.”
Bütün bu bilgilerin yanında Emin Nedret İşli bir sohbet esnasında aklına gelmiş gibi bir bilgi daha sunuveriyor: Sahaf Ahmet Hamdi Tanyeli, Harbiye Nezareti’ndeki askeri hapishanenin ‘Bekir Ağa Bölüğü’ diye anılmasının nedeni olan ilk müdürü Binbaşı Bekir Ağa’nın oğludur. Bu satırlar kitabın bilimsel değerini artırmayabilir ama okumayı çok keyifli bir hale getiriyor.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın, Halit Ziya Uşaklıgil’in, Abdülbâki Gölpınarlı’nın mektupları Türk edebiyatı tarihi açısından bence çok önemli ama Mübadele’de Yunanistan’a sürülen Cosmidis Efendi’nin mektubu insanı bir başka duygulandırıyor, düşündürüyor.
Kitaphane kısmında, toplatılan ilk dergimiz Cüzdan’ı, Nâzım Hikmet’in küçük bir kitabını, ilginç tefrikaları, ilk kent rehberini ve daha bir dolu bilgiyi buluyoruz.
Portre bölümü, bildiğimiz insanların bilmediğimiz yönlerini görseller eşliğinde gözümüzün önüne seriyor. Reşat Ekrem Koçu’nun hayatıyla ilgili ilginç bilgiler yanında kaleminden çıkmış ve ruh halini yansıtan yazılar gerçekten çok ilgi çekici. İki bölüme konu olan Neyzen Tevfik de kitaba renk katıyor.
Efemera bölümü renkli basılmış görselleriyle kitabın en hoş görünüşlü kısmı. Nedret İşli’nin koleksiyonundan pek çok malzemenin yer aldığı bu kısmı en çok koleksiyoncular sevecek diye düşünüyorum.
Büyük bir zevkle okuduğum bu kitapta beğenmediğim tek şey, görsellerin çok küçük kullanılmış olmasıydı. Bir de umarım bundan sonraki baskılarına bir indeks de ilave edilir.