Güncelleme Tarihi:
“Anne olunca geçmişte tutamadığımız yasları, açığa vuramadığımız öfkeleri kendi çocuğumuz üzerinden yeniden yaşıyor ancak bunun farkına bile varmıyorduk.”
Kendimin ve çevremdeki hemen her kadının yaşamının bir noktasında feminizmle tanıştığına tanıklık ediyorum. Kimimiz için çok erken başlayan bu karşılaşma kimimizde farklı deneyimler sonrası ortaya çıktı: Flört şiddeti, evlilik, taciz, görünmeyen ev içi emek, hamilelik, annelik, işyeri mobbingi... Sorgulamaya başladığımız noktada yalnız olmadığımızı, başka kadınların da benzer hikâyeleri olduğunu görmek hem şaşırtıcıydı hem de bizi güçlü hissettiren başka bir karşılaşmaydı. Doğası gereği feminizm ‘deneyime’ dayanıyor ve bu nedenle her zaman her çağda o denli canlı ve güçlü ilerliyor. Her kadın feminizmle kesiştiğinde, aslında feminist olduğunu fark ettiğinde hareket biraz daha anlam kazanıyor.
Kendimiz için iyi ve güzel olanı paylaşma duygusu feminizmi besliyor. Aynı coşkuyu hissettiğimi anımsıyorum ve çevremdeki her kadının da aynı gücü hissetmesini çok isteyerek hem kendi feminizmimi hem onlarınkini örgütlemeye çalıştım, ne kadar çok o kadar güçlü... Elif Doğan da yeni kitabında benzer bir iyilik dürtüsüyle harekete geçerek, kendi farkındalığını başka kadınlarla paylaşarak feminizmi çoğaltma yolunu seçmiş.
İlk kez kendi annelik deneyimini paylaştığı ‘Annelik Her Zaman Toz Pembe Değil’ kitabıyla tanıdığımız Elif Doğan, aradan geçen dokuz yılın sonunda bu defa yine kişisel hikâyesinden yola çıkarak feminizmle tanışma deneyimini paylaştığı ‘Meğer Ben Feministmişim’ adlı kitabıyla okurun karşısına çıktı. Annelik deneyimi üzerinden binlerce kadına ulaşan Elif Doğan, düzenleyici ortaklarından biri olduğu ‘Dijital Topuklar’ ile bu ağı daha da genişletiyor.
‘Meğer Ben Feministmişim’ adından da anlaşılacağı üzere kendi politik macerasına odaklandığı bir izlekten, yer yer kişisel deneyimlerden, yer yer okuduğu kitaplardan, hayatını değiştiren akademisyenler, yazarlar ve başka kadınlardan ilhamla feminizm yolculuğunu paylaştığı bir anlatı.
Keyifle ve bir solukta okunan sürükleyici anlatımı Elif Doğan’ın yeni okurları da ağına katarak genişleteceği bir topluluğu kucaklıyor. Kitabın yazılmasındaki itici güçlerden biri, Özgecan’ın katledilmesi karşısında duyduğu öfke olmuş ve kitabını da ona adamış. Yıllarca içten içe duyduğu isyanın, başka kadınlar tarafından yıllar önce verilen mücadeleleriyle biçimlenen feminizm olduğunu fark etmesiyle birlikte girdiği bilinçlenmenin veçhelerini, okurlarıyla dertleşen bir tonda kaleme almış.
Yazarın daha en başından o kız kardeşlik dilini kurabilmiş olması, yıllarca kadınlarla birlikte aldığı yolun ve yazma pratiğinin becerisinden kaynaklanıyor. Bu beceriyle, Doğan’ın samimiyeti ve aynı oranda öfkesi okuruna geçiyor. Ara ara rahatsız ediyor ve bunu bilinçli olarak yapıyor. Böylelikle her okurun biraz da kendine dönüp “Evet, galiba ben de feministmişim” demesini bekliyor. Elbette yazılanlar yıllardır feministlerin dile getirdiği, haykırdığı dertler. Bu anlamda yeni bir yerden bakmıyor ve feminist literatürde yeni bir tartışma açmıyor. Ama derdi de bu değil. Kendi deneyimi üzerinden diğer kadınlara ulaşmak amacında. Onlara yalnız olmadıklarını, en temelde bunun patriyarkadan kaynaklanan sistematik bir mücadele alanı olduğunu anlatabilmek amacında. Bu nedenle evden başlıyor, içeriden, çocukluk travmasından, istismar geçmişinden, annelikten, kadına karşı şiddete duyduğu öfkeden, terapi koltuğundan... kendinden.
Kadınların belki de en zor ama bir o kadar en rahat kurabildikleri bağı keşfetme yolculuğunu anlatıyor Doğan. Kadınlar yazdıkça hikâyeleri çoğalıyor ve başka kadınlara el veriyor. Bu el verme hali, kadınların daha çok yazmalarına, konuşmalarına, ses çıkarmalarına, dertleşmelerine imkân sağlıyor.
Elif Doğan’ın ‘Meğer Ben Feministmişim’i kendini bu politik bilincin, feminizmin dışında tutan nice kadına ulaşacak bir anlatı. Sadece bu nedenle bile feminist bir anlatı.