Güncelleme Tarihi:
Büyümek sancılı bir süreçtir. Belki hayatımızın en zor ayrılışıdır çocukluğumuzu ardımızda bırakmak. İçine doğduğumuz dünyadan bir kopuş, başka bir gerçekliğe göz açış sürecidir. Kendimize ve çevremizdeki insanlara farklı bir idrakle bakmanın doğurduğu pek çok hisle mücadele ederiz ve çevremizdeki yetişkinler, bu süreçten daha önce kendileri de geçmiş oldukları halde beklediğimiz ya da ihtiyaç duyduğumuz kadar anlayışlı yaklaşmazlar bize. Daha çok hırçınlık ve asilikle özdeşleştirilen ergenlik dönemi, çocuğun kendini ve hayatındaki yetişkinleri, bilhassa da annesiyle babasını yeniden konumlandırmaya çalıştığı bir dönemdir. “Tarla Kuşu” çizgi romanının ana karakteri Cooper da tam bu sürecin ortasındayken çıkıyor karşımıza.
Boşanmış bir anne babanın, annesi ve üvey babasıyla birlikte yaşayan ergenlik çağındaki çocukları Cooper’ın sınırı aşan, babasının çağırılmasını gerektiren bir haylazlığıyla açılıyor “Tarla Kuşu”. Daha sonra kendimizi Cooper’ın odasında buluyoruz. Görsel anlatımın tek kareyle bir dünya kurabilme gücünden faydalanarak upuzun arka plan anlatımlarının desteğine gerek duymadan Cooper’ın öz babasını gözünde nasıl idolleştirdiğini görüyoruz. Belki de tüm bu “haylazlıklar” babasının gözünde görünür olabilmek, onu getirtebilmek içindir diye düşündürten bir manzarayla... Eski bir boksör olan Jack “Tarla Kuşu” Johnson’a adanmış bir mabedi andıran odanın duvarları, gençlik döneminden kalma afişlerle dolu, en göze çarpan noktada da eski boks eldivenleri asılı. Peki, boksörlüğü çoktan bırakmış ve kasabanın hapishanesinde gardiyan olarak çalışan babası gerçekten de Cooper’ın hayal ettiği o kahraman mı?
Karakarga Yayınları’nın geniş çizgi roman/grafik roman kataloğunun yeni üyesi “Tarla Kuşu”, Ergenlikle Harmanlanmış Bir Suç Öyküsü alt başlığıyla sunuluyor okura. Gerek hikâyesi gerek çizimleriyle kapağı açar açmaz insanı içine çeken bu çizgi romanın altında, Türk okurunun daha önce “Indeh: Apaçi Savaşlarının Hikâyesi” kitabıyla tanıdığı oyuncu-yazar Ethan Hawke ve çizer Greg Ruth’un imzası var yine.
İkilinin ikinci ortak çalışması olan “Tarla Kuşu” sıradan, sakin bir Teksas kasabasındaki sıradan bir gencin hayatına odaklanıyor. Okuldan atılan ve annesinin de aradan çekilmesiyle bir gün boyunca babasıyla baş başa kalan Cooper’ın zihnindeki her şeyin bir günde alt üst oluşunu katman katman açılan bir hikâyeyle ve hem hikâye için seçilen mekânın hem de barındırdığı şiddet ve aksiyonun atmosferine uygun çizimlerle takip ediyoruz.
Çizimlerde tercih edilen tonların kapalı ve kasvetli havası, Cooper’ın şahit olduğu her olayla birlikte değişen algısının ve baba-oğul arasındaki giderek gerilen iletişimin katılığını ve sertliğini pekiştiriyor. Pek çok yan öyküye açılabilecek, potansiyeli yüksek hikâye, yazar ve çizerin tercihiyle odak noktasını dağıtmamayı seçiyor ve Cooper’ın babasına dair algısının değişimine odaklanmayı seçiyor.
Baba-oğulun birlikte geçirdikleri tek bir günü mercek altına alan hikâye boyunca dünyadaki ve birbirlerinin hayatındaki yerlerini arayan iki sıradan insanın arasındaki iletişimin gerilmesine, giderek artan kaosun ve kendilerini bir şiddet ağının ortasında bulmalarının etkisiyle belki daha uzun zamana yayılabilecek bazı duygusal konuşmaların hızlanışına ve bir babanın hatalarının bedeliyle yüzleşmek zorunda kalan bir gencin tercihlerine tanık oluyoruz.
Gerçekçi karakterleri, dinamik ve modern çizimleri, dokunaklı ilişkileriyle bu büyüme hikâyesi, benzer süreçlerden geçmiş olanlar için çarpıcı bir hatırlatma, büyüme çağındaki okurlar içinse yaşadıkları sarsıntılarda yalnız olmadıklarını gösteren bir kaynak.