Eskiye yeni bir gözle bakıyor

Güncelleme Tarihi:

Eskiye yeni bir gözle bakıyor
Oluşturulma Tarihi: Şubat 24, 2017 17:44

İstanbul’un kültürel mirasından ilham aldığı ‘Mitos ve Ütopya’ başlıklı sergisiyle Galeri Zilberman’a konuk olan seramik sanatçısı Burçak Bingöl, “Sergi mitosa, eskiye yeni bir gözle bakıyor. Örneğin çoğunlukla hediyelik eşya statüsündeki geleneksel çini işli vazoları ve onların süslemelerini yeniden ele alıyor; kendi ütopyasını kurguluyor” diyor.

Haberin Devamı

‘Mitos ve Ütopya’da, İstanbul’un tarihsel ve kültürel mirasından ilham alıyorsunuz. Ankara ve New York’tan sonra yerleştiğiniz bu kentle kurduğunuz ilişkiyi nasıl tanımlıyorsunuz?
İstanbul, bana göre inanılmaz akışkan bir şehir. Her şeyin ötesinde kendine has bir ritmi var. 7 yıl önce de bir süreliğine geldiğimde tam olarak kelimelere dökemediğim bir merak, bir cazibe beni burada tutan en önemli etkenlerden birisi oldu. İstanbul’da yaşayan herkesin çok iyi bildiği zorlayıcı düzeni, plansız yapılaşması bile ona has bu cazibeyi yok edemiyor. Sürekli değişip, dönüşüyor. İlk taşındığımda herkes “artık hiç eskisi gibi değil İstanbul” diye hayıflanıyordu. Bu, geçen süre içerisinde bu söylem hiç değişmediği gibi ben de bugün aynı şeyi söylüyor, hem hüzünleniyor hem de bir kentin buna nasıl dayanabildiğini hayretler içerisinde gözlemliyorum.  Sanki kentin yüzyıllardır damıttığı bilgi ve görgü buralarda bir yerde hep bir direnç oluşturuyor. Kentin tarihini öğrendikçe de o köşebaşındaki çeşme, her gün yürüdüğün sokağın adı gibi şeyler sana ayrı konuşmaya başlıyor. İstanbul’a geldiğimde yaptığım ilk sergi Nadireler Kabinesi’nde yaptığım bir çalışma vardı; Öngörülemeyen Dönüşüm diye. Orada o zamana kadar yabancılaşan nesneleri ellerimde tutup, çevremle birlikte Viktoryen bir bitkisel deseni kullanarak bütünleştirmiştim. Bu görsel bir hoşluktan ziyade bir görsel dilekti ve sanırım geçen zaman içinde bu dileğim gerçekleşti. Bugün tüm olan bitene rağmen buraya çok bağlı hissediyorum.

Eskiye yeni bir gözle bakıyor
'Öngörülemeyen Dönüşüm' serisinden

Geriye emek kalıyor bir tek...
Artık distopyaların çağında olduğumuz dillendiriliyor. ‘1984’ tüm dünyada çok satanlar listesinde. Böyle bir dönemde sizi ‘Ütopya’nın peşine sürükleyen ne oldu?
Ütopya sergideki bağlamıyla ulaşılmaya çalışılan bir ideal, bir düş. Bu haliyle eskinin ve geleneğin tam karşısına düşen kardeşi. Coğrafi olarak da mitos Doğu’yu, ütopya Batı’yı temsil ediyor. Bu eksendeki sürekli salınım hali. Bu konuyu, Ekrem Işın, ‘İstanbul’da Gündelik Hayat’ adlı kitabında tarihi bilgiler ışığında son derece edebi bir biçimde açıklıyor. Serginin adına da ilham olan bu kitap, benim şehre olan bakışımı büyük oranda yeniden şekillendirdi. Sergi de mitosa, eskiye yeni bir gözle bakıyor. Örneğin çoğunlukla hediyelik eşya statüsündeki geleneksel çini işli vazoları ve onların süslemelerini yeniden ele alıyor; kendi ütopyasını kurguluyor. Günümüz sosyo-politikteki hakikat-ötesi söylem ve durumların yanında sanırım benim fantastik ve soyutlanmış formlarım fazla gerçekçi bile kalmış olabilir! Aslında insanın yeryüzündeki faaliyetinin yapmak kadar yıkmak olduğunu da görmek şaşkınlığımı da bir miktar azaltıyor. Nihayetinde geriye güncel, kaba saba, çıkara dayalı politika değil; incelikle ve emekle üretilmiş eserler, ürünler, fikirler kalıyor bir tek...
Eskiye yeni bir gözle bakıyor


Haberin Devamı

Solo sergi, bir tür orkestrasyon
Bir önceki serginiz ‘Araba Sevdası’nda seramik yapmanın sınırlarını zorlayarak aynı adlı romana konu olan kamyonu birebir boyutta seramikten ürettiniz. Bu sergide ise seramik yapmayarak, var olanı yeniden yorumlayarak bir tavır sergiliyorsunuz. ‘Seramik yapmak’tan bu noktaya nasıl geldiniz?
Recaizade Mahmut Ekrem, romanın başkarakteri yaşadığı kültüre yabancılaşmış Bihruz Bey üzerinden yanlış anlamalarla dolu bir Batılılaşma eleştirisi kurguluyordu. Seramikten bir kamyon basitçe büyük bir yanlışlık. Bu fikirsel katmanının yanında da seramik gibi çetin bir malzemeyle girişilen bir mücadele ve inat. Bu sergi o ana kadar pek ilgilenmediğim, hatta çağdaş bir görsel sanatçı olarak arama bir miktar da mesafe koyduğum geleneksel süsleme sanatlarını irdelediğim ve onlarla yeni kurgular denediğim bir dönem. Hikâyenin ‘Mitos ve Ütopya’ ayağında ise durduğum yere ve zaten yapılmış olana, yani seramik malzemenin kendi geleneğinin getirdiği formlara bir yeni bakış var. Seramik denince ilk akla gelen kap kacak, dekor, süsleme gibi kavramların içine girip biraz daha yakından bakmak, ölçek ve biçimleriyle oynamak, onlarla denemeler yaparak alternatif bir biçim dili oluşturmak...

Haberin Devamı

Eskiye yeni bir gözle bakıyor

Peki, seramiğin kap formunu parçalara ayırarak bir anlamda formsuzluk denemelerine girişmek nasıl bir tavrın sonucu?
Kap formu artık bir kap olmadığında, mesela, kırılıp parçalandığında yahut kilden müdahalelerle hem işlevi hem de şeklini kaybettiğinde yeni bir oluş haline geçiyor. Yahut kilin kendisi, ham haliyle başka bir şey olmak istemiyor. Bu bir dönüşüm ve dahası dönüşüme izin verme tavrı, kilin istediği formu almasına aracı olmak. Görsel sanatların en büyük gücü, malum, görselliği. Malzemenin uzun üretim süreçlerinde bünyelerine dahil olan bir şey var. Maddenin ve sürecin zamansallığı. Üretim için her malzemenin talep ettiği emek ve süre izleyicisinden de algılanmak için bir zaman talep ediyor. Formlar aslında sadece durmuyorlar, görülmeyi bekliyorlar. Bir şeye benzemeleri gerektiği için değil sadece bir form, bir biçim oldukları için… Bir çeşit soyut düşünme becerisi…

Haberin Devamı

Sanatçı olarak sizin alameti farikanız olan renkli çiçek desenleri bu sergide azaldı sanki...

Eskiye yeni bir gözle bakıyor


Çiçekler bu sergide de varlar. Hem de asıllarıyla... Çok daha konsantre, çok daha yoğunlaşmış bir biçimde. Solo sergiler bana göre bir sahne kurmak, bir çeşit orkestrasyon. Bu sergide çiçekleri daha çok zamansallıkları çerçevesinde algılıyoruz. Hani eski yapılarda biten bitkiler vardır, yabani otlar... İnsan faaliyeti yoksa onlar gelir, kendi kendine büyür, kültürel doğa gerçek doğayla kaplanır. Bunda bence müthiş bir huzur var. Her şeyin geçici olacağını bilmek hem varlığı anlamlı kılıyor hem günün acılarını dindiriyor.

Haberin Devamı

Burçak Bingöl’ün ‘Mitos ve Ütopya’ başlıklı sergisi 28 Şubat-22 Nisan arası Galeri Zilberman’da.

BAKMADAN GEÇME!