Eski Türkiye’nin hafızası

Güncelleme Tarihi:

Eski Türkiye’nin hafızası
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 24, 2018 16:10

Can Kozanoğlu, 90’larda o yılların Türkiye’sini dört kitapla anlatmış, sonra bu tür kitaplara ara vermişti. O ara bitti ve eski kitapların da üzerinden geçerek günümüz Türkiye’sine bakan ‘Bıçkın ve Ağlak’, Mirgün Cabas’ın Kozanoğlu ile yaptığı söyleşiler formatında çıktı.

Haberin Devamı

Can Kozanoğlu 2015’te 10 yıl aradan sonra kurgu-anı kitabı ‘Yalan Yıllar’ı yayımlamıştı. Sıranın eski kitapları ‘Cilalı İmaj Devri’, ‘Pop Çağı Ateşi’, ‘İnternet, Dolunay, Cemaat’ ve ‘Yeni Şehir Notları’nı günümüzden bakarak tekrar değerlendireceği kitaba geldiği biliniyordu. Kitap ‘Bıçkın ve Ağlak’ adıyla ve Mirgün Cabas’ın Kozanoğlu ile yaptığı son derece kafa açıcı bir söyleşi formatında geldi.
Söyleşide merak edilen sorulara cevapları da var. Onu okumaktan mutluluk duyan bu kadar insan varken neden uzun aralar verdiği gibi: “Sürekli ahkâm kesen adam haline dönüştüm, o rolü sevmedim, beğenmedim. Bir de şunu fark ettim ki, ne kadar çok konuşursan, ne kadar çok yazarsan beynini o kadar bağlıyorsun. Bir konuda iddialı laflar ediyorsun, sonra söylediklerin içine sinmiyor ama...
Beynini bağlamış oluyorsun...
Bağlamış olduğun için de kendi beynini manipüle etmeye başlıyorsun. Bu da insanı çok kısıtlayan ve geriye götüren bir şey.”
Kozanoğlu’nun eski kitaplarını bulmak kolay değil. Neden yeni baskılarını yaptırmayı tercih etmediğini ise şöyle anlatıyor: “Şimdi yeniden yayımlatsam çok çiğnenmiş, tüketilmiş konular gibi gözükebilir yazdıklarım. Kendi zamanları için yenilerdi. Çok zeki, çok öngörülü olduğum için değil, imkânlar elverdiğince dünyayı izlemeye çalıştığım için. Zannettiğimiz kadar özgün bir ülke değiliz çünkü. Amerikan sosyolojisi olarak tanımlanan ekolü küçümsemiyor olmanın da faydasını görmüşümdür. İlk olmak, erken davranmak, erken sezmek, zamanında davranmak, kaliteli iş yaptığım anlamına gelmiyor tabii.”
500 sayfalık söyleşi ‘Cilalı İmaj Devri’nden bugüne geçen 25 yılda Türkiye’de sosyal hayatı ve kitle kültürünü etkileyen bütün faktörlere giriyor. Çok eğlenceli yerlere gidildiği de elbette oluyor: “At yarışları lümpenlik değil ama toplum bunu bilmiyor, hâlâ da bilinmiyor maalesef (gülüyorlar). Yıllar önce Oğuzhan Müftüoğlu’na sormuştum, ‘Abi, devrimden sonra ganyan atabilecek miyiz?’ diye.
Ne cevap vermişti?
Ne desin adamcağız. ‘İşte bunları hep tartışmamız lazım’ demişti. Verilecek en kibar cevabı vermiş adam yine.”
80’ler ve bol çift tırnaklı yazıların ortaya çıkışı, ANAP’lı yılların iş bitiriciliği, Çiller kuşağı, elitistler-Kemalistler-anti Kemalistler, AKP iktidarı, Gülen Cemaati, İstanbul’un hali, yükselen gurmelik ve yemekçilik trendi söyleşide oldukça net ve eğlenceli bir dille konuşulan konulardan bazıları...
‘Eğlenceli’ deyince Can Kozanoğlu elini korkak alıştırmış, lafını esirgemiş gibi bir sonuç doğmasın tabii. Türkiye tipi liberallerin Kemalizm eleştirisinde soldan başlayıp yer yer Kemalizmin radikal Sünni perspektiften eleştirisine dönüşlerinin altını da çiziyor, köylüler yere balgam atacak diye seçim mitinglerinin yapılmasına karşı çıkan yazılar yazan adamın bugün başkalarını elitistlikle, halkı küçümsemekle suçlamasının saçmalığını da hatırlatıyor.
Son alıntımızı plaza dilinin kökeninden yana kullanalım: “Bugün kullanılan plaza dilinin ilk ve en önemli temsilcisinin Özal olduğunu söylemek mümkün mü? Ya da temsil gücü en yüksek kullanıcısı...
Bence, öyle. Yabancı dil bilmenin insana katabileceği çok şey var ve bir siyasi liderin bu konuda model oluşturmasında sakınca yok. Ama yine diğer liderlerle karşılaştırırsak; Ecevit’in İngilizceye hâkimiyeti Özal’dan iyidir mutlaka değil mi? Ecevit öz Türkçe konuşmasıyla tanınıyor. Öyle araya yabancı dilden kelimeler serpiştirsin filan, asla yaptığı şeyler değil. İşte burada bir kültürel farklılaşma ortaya çıkıyor. Ecevit için Türkçe de İngilizce de kültür dilleri. Özal için pratik çözümlerde kullanılacak araçlar. Dilin deformasyonu, kültürel derinliği önemli değil. İş bitirirken, pazarlık yaparken asgari iletişimi sağlasın yeter... Başbakan Özal, Ümit Besen’in ‘I love you, I love you, do you love me, yes I dooo’ şarkısını söylüyor, İbrahim Tatlıses sahneye ‘one two three for’ diye çıkıyor... Bir de küçük şarkıcı vardı o yıllarda röportaj yaptığım. Küçük bir kız. ‘I love you işte var mı diyeceğin’ şarkısıyla çıkış yapmaya çalışıyordu. Yapamadı kızcağız.”

BIÇKIN VE AĞLAK

Eski Türkiye’nin hafızası

YENİ TÜRKİYE’NİN HİKÂYESİ
Can Kozanoğlu
Söyleşi: Mirgün Cabas
Can Yayınları, 2018
496 sayfa, 35 TL.

BAKMADAN GEÇME!