Güncelleme Tarihi:
Boris Pasternak’ın ‘Doktor Jivago’su, 1917 devrimi sürecinde Sovyetler Birliği’nin panoramasını sunar. Okur Ekim Devrimi’nden sonraki süreçte yaşanan toplumsal sıkıntıları, kırılma noktalarını, toplum tarafından içselleştirmesi hedeflenen yeni ideolojilerin bireysel gelişime olumlu/olumsuz yansımalarını anlama fırsatı bulur. Kahramanı Jivago da Pasternak gibi, Sovyetler Birliği’nde partinin öngördüğü ‘sosyalist gerçekçilik’ anlayışı yerine sembolik ve mistik şiirler yazmayı tercih eder. Yazar önemli bir risk alarak, Sovyet Yazarlar Birliği’nin reddini görmezden gelip elyazmasını gizlice yurtdışına iletir; komünist sempatizanı, ailesinin servetini proletarya davasının hizmetine veren güvendiği dostu İtalya’daki Giangiacomo Feltrinelli’ye... Önceki yıllarda da şiirlerinden ötürü Pasternak’ı gündeminde tutan Nobel komitesi, kitabın yayımlanmasının ardından 1958’de ödülü aldığını telgrafla Pasternak’a bildirir. Pasternak hemen cevaben yolladığı telgrafında, “Memnunum, medyunum, onurlandım, şaşırdım” diyerek ödülü kabul eder ama 24 saat geçmeden bir telgraf daha gönderir komiteye; “Ödülü reddetmeye zorunluyum, bu gönüllü reddimi hakaret kabul etmeyin”. Komünist Partisi Genel Sekreteri Kuruçev tarafından Pasternak ve önceden GULAG’larda kalan karısı sürgünle tehdit etmiştir çünkü. Sovyet Yazarlar Birliği’nden atılan ve her geçen gün onunla konuşmaktan bile korkan dostlarının sayısı azalan Pasternak için zorlu geçecek bundan sonraki yaşamının başlangıcı ‘Doktor Jivago’ olur.
“Şiir ve nesir birbirinin ayrılmaz parçası olan kutuplardır” diyen, edebiyatı ‘Güzel konuşma dünyası’ olarak tanımlayan Pasternak, nesir tarzındaki eserleri arasında özel bir yeri olan ‘Bir Hikâyesi’ni 1929 yılında yazar. 1925 yılında kaleme aldığı şiir romanı ‘Spektorski’nin devamı niteliğindeki ‘Bir Hikâye’ edebiyat eleştirmenleri tarafından ‘Doktor Jivago’nun habercisi olarak görülür. Roman içinde roman düşüncesini ilk kez bu kitapla uygulamaya koyar Pasternak.
‘Bir Hikâye’, 1916 yılının başında uzun bir yolculuktan sonra Çarlık askeri Seryoja’nın kız kardeşi Nataşa’nın yanına gelmesiyle başlar. Pasternak romanın ilk satırlarında ‘Spektorski’ adını verdiği şiir romanıyla bu kitabın herhangi bir görüş farkının olmadığının altını çizer ve ekler: “Her ikisinde de hayat, aynı hayat.” 1. Dünya Savaşı’nın en zorlu dönemlerinde doğu cephesinde savaşırken bacağından yaralanan ve savaşın dehşetini görmezden gelen Seryoja, “Devrimin geçici bir süre kaldırılmış dramada olduğu gibi değişmeyen rollerde görev yapacakları şekilde yeniden sahneleneceğini düşünen” kardeşiyle sohbetinden sonra odasına çekilip huzursuz uykuya dalar. Seryoja, uykusunda 1914 yılının savaştan önceki son yazının anılarına sürüklenir. O günlerde zengin Moskovalı bir ailenin yanında öğretmen olarak çalışan Seryoja, işvereni Bayan Arild ile sancılı bir aşk yaşar. Seryoja, geceleri fahişeleri ziyaret ettikçe de ‘Arild’i keşfeder. Pasternak aslında Seryoja’nın o son yaz yaşadıklarını yazdıkça kendi nostaljik düşüncelerini şımartır.
‘Bir Hikâye’nin roman içindeki roman kısmı ise şöyle: Seryoja, ‘çok ciddi olarak paraya’ ihtiyacı olduğunu söyleyerek yayıncı Kovalenko’ya “Size bahsettiğim hikâyeyi drama dönüştürüyorum. Şiir tarzında yazacağım” der ve öyküyü anlatmaya koyulur...
Ünlü yazarların pek bilinmeyen eserleri her zaman ilgimi çeker. Hele yazar Nobel ödüllüyse... ‘Bir Hikâye’ asla bir savaş romanı değil. Yazar savaştan pek söz etmez ama Sovyetler, Çarlık rejiminin yerini almadan hemen öncesindeki savaşsız günlere özlemini dışa vurur. Pasternak’ın kısa, güçlü ve akılda kalıcı görüntülerle dolu şiirsel anlatımıyla oluşturduğu, gerçek bir olay örgüsünden çok ‘anlam’ taşıyan eseri övgüyü hak ediyor. ‘Doktor Jivago’yu okumayanlar için iyi bir başlangıç, okuyanlar için de güzel bir nostalji olacaktır.