Esas meseledir fiil

Güncelleme Tarihi:

Esas meseledir fiil
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 06, 2021 07:07

Komet, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde dikilen kavun karpuz heykellerinin “Türk Pop Art’ı” olduğunu belirtip genç sanatçılara bunları incelemelerini önerdi. ‘Kiç’ olarak nitelendirilebilecek bu yapı(t)lar, çirkinler, ürkütücüler, yabansılar ama gerçekler. Komet’in, vaktiyle ‘İdi-İdim-İdik’ sergisinde dergilerden, gazetelerden topladığı ‘kiç’ örnekleri şimdi fiile dönüşüyorsa (Komet’in şiir kitabının adı da ‘Esas Mesele İdi Fiil’di) üstünde düşünmek gerçekten zaruret.

Haberin Devamı

Hayatımdaki en önemli insanlardan, en yakın ve en eski dostlarımdan biri olmasından öte, bir önceki kuşaktan gelmesine rağmen güncel sanatın en coşkulu ve yenilikçi yaratıcılarından/ ‘müdahalecilerinden’ biri olan Komet, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde dikilen, heykel denen yapı/t/lar konusunda bir açıklama yaptı. Bunların “Türk Pop Art’ı”nın örnekleri olduğunu söyledi. Genç sanatçılardan durup onlara bakmalarını istedi.
Benim diyen kuramcıdan daha fazla güncel sanat kuramı birikimine sahip, onların üstünde düşünmüş, düşünen ve daima ilginç yorumlar getiren bu düzeydeki bir sanatçının bu ‘çıkışı’ son derecede önemlidir ve irdelemeyi, serinkanlılıkla değerlendirmeyi haydi haydi zorunlu kılmaktadır. Komet sadece bir ressam değildir. ‘Türkiye’de Çağdaş Sanat 1980-2000’ isimli kitabımda gösterdiğim gibi devreye giren, el atan, eleştiren, sorgulayan bir güncel sanat üreticisidir. Ressamlığıyla eşzamanlı olarak. İhsan Yılmaz’ın, yazısıyla bu oluşumu yakalamasının ve bu tartışmayı başlatmasının o derecede önemli olduğunu da belirteyim. Önce Lawrence Alloway’ın hayatımıza nakşettiği ‘pop sanat’ kavramıyla ilgili bir hafıza tazelemesi...
Komet’in saptamasının içeriğinde yer alan ‘pop sanat’ kavramının ne ifade ettiği belli. Pop sanat gündelik nesnenin, ilk kez Duchamp’ın önerdiği ama çok farklı bir yordamla ele aldığı, nesnenin kendi anlamından soyutlanarak sanat yapıtına (!) dönüştürülmesi fikrini, Pop Sanat’ın ilk kuşağı hayli farklı bir yorumla işledi.

Haberin Devamı

GÜNDELİK NESNENİN YANSILANMASI
Pop Sanat ekolü, Duchamp gibi hazır nesnenin (ready-made) peşine düşmeyerek, doğrudan sanatçının üretimine dayanan yapıtın gündelik nesneyi yansılamasını ve o yoldan soyutlamasını benimsiyordu. Kısacası, nesnenin soyutladığı sanattan sanatın soyutladığı nesneye geçişten söz ediyoruz. Daha Marksist bir yönelimle ele alınabilecek ve Brecht’in sanat yapıtına doğrudan müdahale aracı olarak benimsediği Duchamp’ta da mevcut olan ‘yabancılaştırma’ (alienation) pop sanatta asla o anlayışla kavranmadı. Her ne kadar Jameson, Krauss, Buchloh gibi bazı yorumcular bu olguyu vurguladılarsa da o yaklaşımlar ‘ipso facto’ idi ve ne Warhol, ne Oldenburg, ne Lichtenstein, ne Wesselmann, ne Rauschenberg o türden bir kabul içindeydi.
Sanayileşme, tüketim toplumunun gelişimi, iletişim mecralarının yenilenmesi, kitle üretiminin homojenleştirdiği nesnenin tekrara dayalı ve birbirinin aynı olacak şekilde çoğaltılması (bu sözcük haddinden fazla kritiktir) pop sanatın tepkiye dayalı kurucu elemanlarıdır.
Sanayi üretiminin mükerrer ve homojen üretimi karşısında Warhol’un dillere destan Brillo kutuları bir yandan ‘el emeğini’ bir yandan da ona bağlı olarak nostaljiyi vurguluyor muydu? Vurgulamıyor muydu? Veya şimdi Komet’in “Bunlar pop sanat örnekleridir” dediğinde muhtemelen aklından geçirdiği Oldenburg, ‘yumuşak heykelleri’ni (soft sculptures), yani beyzbol sopasını, artık kimsenin ne olduğunu anlamadığı ama benim bir kitabımın kapağında kullandığım daktilo silgisini, hamburgeri, vişneli layered cake’i, tuvalet klozetini yaparken, milyonlarca üretilen o nesnelerden tekil örnekler meydana getirerek nostaljik bir hat yaratıyordu elbette. O nostalji eğilimini ikonikleştirme ile birlikte düşünmek gerek. Oldenburg, onları ‘tüketici nesneleri’ olarak görüyor ama gündelik hayatın metafiziği içinde mitolojilerini kurguluyordu. Mitolojiyle ikona arasındaki fark Çin Seddi değildir. Erdağ Aksel’in geç 1980’lerdeki dayanıklı ‘Tüketim Malları’ genel başlıklı yapıtlarını anımsamanın yeridir. Nur Koçak buraya başka bileşenlerle (hyper-realism) oturur.

Haberin Devamı

Şimdi belediyelerin ilçelerine diktiği heykelleri bu çerçeve içine alıp bu kavramlarla tanımlayabilir miyiz sorusu hayatidir ve cevabı bazı unsurları düşünürseniz evet, bazılarını düşünürseniz hayırdır. Pop sanat tanıdık nesneler üzerinden ilerlese de yüksek sanattır ve ‘sofistike’dir. Komet bu kavramla onların popüler kültür içindeki yerlerine işaret ediyor. Bunu kaydedelim ve doğru olduğunu söyleyelim. Ama devamı da var.
Gündelik hayatın ve çeşitli bürokratik kurumların ‘ürettiği’ yapıtların öncelikle kiç olarak nitelendirilmesi gerektiği açık. Zamanında (belki hâlâ) Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün sağa sola yerleştirdiği Atatürk heykelleri, biyografik heykeller, heykel/rölyef halindeki çeşitli Atatürk ‘tabloları’ kiç değil miydi? Niçin öyle nitelendirdiğimi ‘Sanatsal Gerçeklikler, Olgular ve Öteleri’ isimli kitabımda yer alan kiç makalesi açıklar. Kaldı ki, ‘Türk’ün Heykelle İmtihanı’ diye yazılarım da var. Aslında bitmeyen bir sorunun yeni bir evresini irdeliyoruz. Kiç mi bu ‘heykeller’, evet, tartışmasız şekilde kiç. Ama bu halleriyle, gerçeklikleriyle, onları bu şekilde gerçekleştiren duyarlılığa ve bilince işaret ediyorlar. Onun üstünde durmamız gerekir. Elit bir anlayışın (pop sanat) biçimlendirdiği optikle baktığımızda bu heykelleri reddetmemiz gerekir. Etsek ne olacak? Birer realite olarak orada duruyorlar ve evet, onları meydana getiren bir zihniyet var. Onu yapan, o şekilde tasarlayan, kuran bir bilinç var.

Haberin Devamı

O heykellere tam anlamıyla pop sanattır demek zor. Kimse de demiyor. Türkiye’de yeni bir pop sanatın 2010’ların ikinci yarısında geliştiğini daha önce çok vurguladım ama onu ‘pop sanat gibi pop sanat’ diye tavsif etmeli. Bu heykeller popüler kültürün unsurları. Yukarıda ‘sanatın soyutladığı nesne ile nesnenin soyutladığı sanat’ ilişkisine değinmiştim. Burada da ‘bilincin kurduğu nesneyle nesnenin kurduğu bilinç’ arasındaki etkileşime dikkat çekeyim. Nesne ve Atatürk heykellerinde soyut ve elit sanatın temel özelliği olan bilincin kurduğu nesne burada aşılıyor ve nesnenin kurduğu bilince geçiliyor.
Bu ‘çalışmalar’ Baudrillard’ın simülasyon kavramını da aşan, doğrudan gösteren’ler. Sanatla nesnesi arasında olması gereken mesafeyi ortadan kaldırıyorlar. Ama ‘gerçeklikleriyle’ o kadar simgeselleşiyor, ikonik nitelikleriyle o kadar metaforikleşiyorlar ki, gitgide ironikleşiyorlar. Ama ironinin de bir bakış açısı ve bilinç değişkeni olduğunu biliyoruz. Hatta bunlara ‘ludik sanat’ (oyuna dayalı sanat) demek de olanaksız. Çirkinler, ürkütücüler, yabansılar ama gerçekler. Ve üstünde düşünmek gerçekten zaruret!

Haberin Devamı

En uç seviyesine ulaşmış çirkini yaratmak ‘Yurttaş Kane’ filmindeki yok-ülke Zanadu’nun kurulması kadar çetin bir iştir ve başlı başına bir estetiktir o ‘yabancılaştırma’. Orada mıyız, bilemem. Komet, zamanında ‘İdi-İdim-İdik’ başlıklı sergisinde dergilerden, gazetelerden topladığı ve şimdi serginin kataloğunda yer alan ‘kiç’ örnekleri bize kendimize ait öykülerin, estetik tercihlerin ve zevk dünyasının bir panoramasını sunmuştu. Komet’in 2000’lerin başında sunduğu panorama, şimdi fiile dönüşüyorsa (Komet’in şiir kitabının adı da ‘Esas Mesele İdi Fiil’ idi) durup düşünelim. Güncel sanatın marifeti ve mahareti hayatı kuşatmasındadır. Muhalif, eleştirel ve radikal olması buna engel değildir. Hayatsa çok zengin ve şaşırtıcıdır.

 

BAKMADAN GEÇME!