Güncelleme Tarihi:
Yahya Kemal, İskendernâme yazabilirdi, bir dönem nev-yunanilik fikrini de benimsemişti. Sezai Karakoç, yazar mı? Bugün, Ahmedî’nin inandığına inanan, onun içinde bulunduğu kültürü takip eden bir Türk şairi çıkar mı? Ahmedî’nin yaşadığı antik dünya ile bizim modern dünyamız arasındaki teolojik/ideolojik farklılığı, Pers ve Osmanlı edebiyatının Büyük İskender’e gösterdiği bu ruhani ve edebi bağlılığı anlamamız gerekiyor.
İskender, ilk bin yılın en büyük komutanı olarak kabul görür; Cengizhan ise, ikinci bin yılın. Özellikle kendi yaşamlarının sığası içinde, ordularını bu denli geniş bir coğrafyada dolaştırma kudretine sahip oldukları için. İslam edebiyatı şairlerinin, İskender’e bu denli saygı gösterip sahip çıkarken, Cengizhan’a prim vermemiş olmaları önemlidir.
Antik dünyanın Doğu-Batı çatışması ile modern dünyanın Doğu-Batı çatışması aynı türden değil. Antik dünyada Batı derken kastedilen Yunan yarımadası ile Makedonya idi; Doğu’yu ise Pers İmparatorluğu temsil ediyordu, merkez, İran toprakları idi. İskender, Pers İmparatorluğuna son vermekle Doğu’ya son vermedi; Doğu-Batı çatışmasına son verdi, dünyanın merkezini Batı’ya taşımadı, Doğu’da bıraktı. Hem Doğu’nun hem de Batı’nı hükümdarı oldu.
Ezeli çatışmaya tekrar dönen Romalılar idi. Dünyanın merkezini, Doğu’dan Batı’ya, İstanbul’la taşıyan Romalılar oldu. Bu düzlemde Batı’nın üstünlüğüne, ilk ciddi darbe 1071’de Sultan Alp Arslan’dan gelir. İstanbul’un fethi ise II. Mehmet’e nasip olacaktır. Batı’nın dünyevi merkezinin Doğulular tarafından fethedilmesiyle birlikte, Doğu-Batı çatışmasının coğrafi sığası değişecek, Batı’nın uzamı, İstanbul’un batısına çekerek yeni bir Batı inşa edilecektir.
Ahmedî’nin ‘İskendernâme’sindeki ‘Dünya Tarihi’ bölümünün son evresini Osmanlı tarihi oluşturuyor. Şöyle de söyleyebiliriz: Bu tinsel evrende, Osmanlı, bitirdiği dünyanın son evresini temsil etmektedir.
Pers ve Osmanlı edebi dünyasında yazılan İskendernâme’lerle ilgili olarak ileri sürülmüş bir tez mevcut. Bu tez, İslam edebiyatında yazılan İskendernâme’lerin Batı etkisinde kaleme alındığını dile getiriyor. Bu teze göre, Farsça İskender romansları, ilk defa Batı’da kaleme alınmış fakat ‘özgün haliyle günümüze ulaşmamış’ (Serpil Bağcı) Olynthoslu Kallisthenes’e atfedilen İskender Romansı’nın etkisiyle yazılmıştır. Ama İskender’in kurduğu dünyada Doğu-Batı ayrımı yok, Doğu Batı iç içe. Firdevsî ile Nizamî bu bakımdan Ahmedî’nin önceli ama aynı paradigmada yer alıyorlar. Müslüman doğulular, kendi tinsel dünyalarında maddi bir temeli olmadan, edebi bir metnin etkisiyle herhangi bir tarihsel kişilik hakkında destan yazmazlar.
Furkan Öztürk’ün ‘sunuş’ yazısı, didaktik bakımdan enfes ve entelektüel bakımdan kibirsiz; mutlaka okunması gerekir.
Sözümü, Ahmedî’nin şu dizeleriyle bağlıyorum: “Cihan bir harabedir ey şehriyar/ Orada ne mamur yer var, ne diyar// Cihanda fethetmedik yer bırakmayan sen/ Duracak mamur bir yer bulamadın// Onun için gece gündüz huzursuzluk içinde/ Arayıp durmaktasın ey şehriyar.”
HAFTANIN ÖNERİLERİ
1. Rüya Mektupları, Asiye Hatun, Hazırlayan: N. Ahmet Özalp, Büyüyenay Yayınları: Saffet Murat Tura’nın ‘Şeyh ve Arzu’daki ‘Şeyh ve Ayna’ başlıklı irdelemesi bu metin üzerinedir.
2. Komünist Manifesto, Karl Marx-Friedrich Engels, Tanıl Bora çevirisi, İletişim Yayınları: Manifesto’nun ilk ve son sözleri: “Avrupa’da bir heyula dolanıyor -komünizm heyulası.” Ve: “Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!”