Güncelleme Tarihi:
Uluslararası Af Örgütü’nün raporuna göre Türk kadını dövülüyor, aşağılanıyor, tecavüze uğruyor. Ailenin seçtiği eş adayını reddeden kadın dayak yiyor, hatta öldürülüyor. Töre cinayetlerine intihar süsü veriliyor ve aileler bunu gizliyor.
Suçlu kim?
Suçlu hepimiziz, çünkü kanıksadık, alıştırıldık, tepkisizleştirildik, korkutulduk, sindirildik...
Tarih, 18 Ağustos 2019.
Bir kadın, adı Emine Bulut’tu, eski eşi Fedai Varan tarafından bıçaklanarak katledildi...
Son bir çığlık attı, ‘ölmek istemiyorum’ dedi...
O ölmek istemiyorum dedikçe, kızı “Anne lütfen ölme” diye bağırıyordu...
Öldü...
Hepimizin insan olmaktan utandığı gündü o gün...
Buna izin vermiştik...
Yazar Canan Tan, Türkiye’de yaşanan kadın cinayetlerinden esinlenerek bir öykü kitabıyla okurunun karşısına çıktı bu kez. ‘Issız Kadınlar Sokağı’ hepimizin canını acıtan Emine Bulut’un hikâyesiyle başlıyor. Geçen yıl iflas eden işadamı Mecnun K.’nın altı yıllık eşi Leyla’yı boğarak öldürmesiyle devam ediyor.
AŞK: BİL Kİ HAKKIMI ARAYACAĞIM MECNUN!
Edebiyatçı, Leyla ile Mecnun’un arasındaki aşka can veriyor, onu konuşturuyor. O aşk, ilk göz göze gelişlerini, ellerinin ilk kenetlenişini anlatıyor bize. Sonra Mecnun’un Leyla’ya ilk tokat atışını... Aralarından nasıl ayrıldığını... Mecnun’un nasıl bir canavara dönüşüp, Leyla’yı boğarak öldürdüğünü anlatıyor. Vaka, dosyaya aşk cinayeti olarak geçiyor...
Aşk buna itiraz ediyor: Gerçekleştirdiğin eyleme adımı karıştıramazsın Mecnun. Bil ki hakkımı arayacağım!
Canan Tan’ın 20 hikâyesinden biri de alabildiğine aşağılanan, horlanan, şiddet gören, istemediği bir hayatın içine sıkışıp kalmış, şeffaf bir kafeste çile dolduran kadınların olduğu bir sığınma evinde geçiyor.
Adı Elif. Kocası hem uyuşturucu kullanıcısı hem de satıcısı. Tüm evliliği boyunca dayak yiyor, tam kaçacakken hamile olduğunu öğreniyor.
Bir kızı oluyor, kaderi de annesinin dibine düşüveriyor. İşte o zaman, kendi için vermediği savaşı, kızı için vermek üzere kaçıyor.
Anne, kız ve kızın oyuncak bebeği... Sıcacık evlerinden buz gibi bir ayazın kollarına atıyorlar kendilerini...
Yolları ‘Issız Kadınlar Sokağı’nda bir sığınma evine düşüyor. Kendini ilk kez güvende hissediyor.
Sanılanın aksine şiddet sadece eğitimsiz, yoksul kesimin sorunu değil. Bilakis araştırmalar son yıllarda kentli/eğitimli nüfusta da eğilimin arttığını gösteriyor. Canan Tan, işte bu veriyi onaylayan bir hikâye de anlatıyor kitabında.
Avukat çiftin hikâyesinde, adam kadını sürekli olarak aşağılıyor. “Yetti artık” diye söylenerek ofisten çıktığı bir gün ıssız kadınların uğrak yeri olan ‘Issız Kadınlar Sokağı’ndaki pastanenin önünde duruveriyor. Kısa bir tereddütten sonra bir masaya oturuyor. Kendine “Kimim ben” diye sorular sormaya başlıyor. Kendisi için farklı bir şey yapıyor, nicedir ilk kez. O anda bir joker değil, bir kadın olduğunu hissediyor ve değişim başlıyor.
Canan Tan’ın, toplumun kanayan yarası kadına şiddet, taciz ve tecavüzü anlattığı hikâyelerini tüm kadınlar ama en çok da erkekler okumalı. Tabii bir de küçücük kız çocuklarını ‘gelin’ yapıp, onlara kıyan aileler...