Güncelleme Tarihi:
Spinoza, ‘Etika’da ‘utancı’ şöyle tanımlar: “Başkalarının kınadığını imgelediğimiz bir eylemimizin ideası eşliğindeki acıdır.” (Bu ve ‘Etika’dan yapılacak diğer alıntılar Aziz Yardımlı çevirisi.) Utanma da var ama utanç’tan biraz farklı olarak. Utanma, sıkılmak, çekinmek anlamına da gelir. Ergenlikte, güzelliğinden utanmak gibi sözgelimi... Ama utanç, daha sert bir durumu dile getirir. Spinoza’nın tanımı temelinde utanç, biraz daha yumuşatırsak, “onursuz sayılacak ya da gülünç olacak bir duruma düşmekten üzüntü duymak, korkmak” demektir.
Felsefe ile psikanalizmin, utancı ele alış biçimleri birbirinden farklıdır.
Bu kuşkusuz felsefe sorusu bağlamında bir utanç tanımıdır. ‘Nedir’ tarzındaki felsefe sorusu, neliğe ilişkin yönelimi dile getirir. Utanç nedir? Suçluluk nedir? Gibi. Felsefenin amacı, kavramın anlamının ne olduğunu irdelemeye çalışmaktır. Bilim sorusu ise ‘nasıl’ tarzında bir sorudur. Nasıl, anlama ilişkin bir soru değildir, gerçekleşmeye ilişkin bir sorudur. Şöyle dile gelir... Utanç veya düşme nasıl gerçekleşir? Nasıl sorusu, temelde bir neden-sonuç ilişkisi sorusudur. Düşme nasıl gerçekleşir derken, bakılan yer, düşme ile nedeni arasındaki ilişkinin ne olduğudur. Bunun gibi utanç nasıl gerçekleşir derken de bakılan yer, utanç ile nedeni arasındaki ilişkinin ne olduğudur. Nasıl sorusu bağlamında ‘düşme’ fiziğin konusudur, ‘utanç’ ise psikanalizmin. Bu noktada itiraz gelebilecektir; “Psikanaliz, fizik gibi bir bilim midir?” diye. Bu ayrı bir konu ama gözden yitirilmemesi gereken, psikanalistin de bir fizikçi gibi düşünüyor oluşudur. Psikanalist de, utancın ne olduğundan çok, utanç ile nedeni arasındaki ilişkinin ne olduğunun peşindedir çünkü.
Burada bir ayrımın daha üzerinde durmak gerekiyor. Felsefe, neden-sonuç ilişkisi üzerinde durmaz ama buna denk bir bağlam üzerinde, karşıtlık ilişkisi üzerine odaklanır. Karşıtlık, konu nesnesi olan kavramın netleşmesini sağlar. Spinoza, ‘utanç’ kavramını tanımlarken, bu tanımı, ‘gurur’ kavramının tanımıyla karşıtlık içinde geliştirir. Ona göre, gurur, “başkalarının övdüğünü imgelediğimiz bir eylemimizin ideası eşliğindeki hazdır”. Utanç, gururun karşıtıdır; vicdan azabının sevincin karşıtı olması gibi.
Bu uzun girizgâhı iki nedenle yaptım. İlki; İstanbul Psikanaliz Derneği bünyesinde hazırlanan ‘Psikanaliz Defterleri’nin 8’inci kitabı olan ‘Çocuk ve Ergenlik Çalışmaları/Utanç ve Suçluluk’... İkincisi ise psikanalizmin, felsefe gibi okunmaması gerektiği meselesi... Bu kitap, zihnimizin entelektüel eğitimiyle değil, hayatımızla ilgili bir kitap. Ayrıma geçmeden önce, bu çalışmanın da içinde yer alan Talat Parman’ın bugünlerde yayımlanan ‘Ergenliğin Yüzleri’, ‘Ergenlik ve Ötesi’, ‘Ergenlik ya da Merhaba Hüzün’ adlı kitaplarının da bu bağlamda, önemli olduğunu belirtmek isterim.
Psikanalistlere göre, psikanalizm, insanı anlama konusunda devrim yaratmış bir kuramdır. Sigmund Freud’un, utanç ya da suçlulukla ilgili müstakil bir eseri olmamasına rağmen, kitaplarının geneline yayılmış bir sorunsal. Dolayısıyla ‘Utanç ve Suçluluk’ gibi kolektif bir çalışma, eserlerde dağınık olarak duran kuramın bir derlenip toparlanması anlamına gelir. Utanç, psikanalistlere göre, ilişkisel durumda ortaya çıkan bir duygudur; dahası suçluluk, vicdan azabı, pişmanlık duygularıyla bir yumak halinde bulunan bir duygudur. Dolayısıyla utanç, görünme korkusuyla ıralanır; “kabahatin ya da eksikliğin başkalarında görünmesinin yarattığı” bir duygudur. Başka bir deyişle “onaylanmakla ilgili ıstıraplı bir yoksunluğu, kişinin kendisinin ya da başkalarının beklentilerini karşılayamadığına dair bir hissi” dile getirir. Dolayısıyla utanç “nasıl bir insan olacağımız” sorununun ilgili olduğu ölçüde, insan hayatının da merkezine, yani ergenlik dönemine odaklanır.
UTANÇ VE SUÇLULUK
PSİKANALİZ DEFTERLERİ 8
ÇOCUK VE ERGEN ÇALIŞMALARI
Kolektif
Yapı Kredi Yayınları, 2022
256 sayfa.