Güncelleme Tarihi:
Fung Yu-Lan, ‘Çin Felsefesi Tarihi’nde, “Konfüçyüs, Çin’de K’ung Tzu ya da Üstat K’ung olarak bilinen şahsın Latinceleşmiş ismidir” der. Burada göz ardı edilmemesi gereken ‘üstat’ kavramıdır. Üstat ya da bilge, filozoftan farklı bir varoluş durumuna işaret eder. Felsefe, Antik Yunan’da, Antik Çin’den farklı bilgelik arzusu olarak ortaya çıkıyordu. Konfüçyüs’te söz konusu olan ise bilgeliktir; aramayı değil, bulmuş olmayı dile getirir. Deneyim sözün içindedir, söz deneyimin içinde; kendi varoluşu, yargının dışında değildir. Sözgelimi: Konfüçyüs nehir kenarında iç geçirerek şöyle dedi: ‘Kaybolup giden zaman tıpkı nehrin suyu gibi! Gün ve gece durmadan akıp gidiyor.’ (Herakleitos’un aynı ırmağa iki kez girilmez sözü arasındaki paralelliğe dikkat çekerim.)
Platon’un ‘Diyaloglar’ı ile Konfüçyüs’ün ‘Konuşmalar’ı kıyaslandığında, felsefenin, bilgelik karşısında daha militanımsı bir tavrı içerdiğinden söz edilebilir. Sokrates polemik yapar; rakibini başta söylediğinin tam karşıtını söyletme çabası, hırsı içindedir. Konfüçyüs’te söz konusu olan ise hırsın ve polemiğin devre dışı bırakılmasıdır. ‘Konuşmalar’daki üslup, bir ileri sürüm şeklinde değil, karşı tavır oluşturmayacak bir biçimde dile getirme tarzındadır. “Erdemi hayata geçirmek için insan sadece kendine dayanır” der Konyüçyüs. Burada ontoloji ile etiğin iç içe geçişi söz konusudur.
Konfüçyüs, erdemin filozofudur; hem tekil kişide hem de tümel olarak toplumda. Zhong Gong erdemi sordu. Konfüçyüs şöyle dedi: Kapıdan çıkınca tıpkı bir misafiri karşılamaya gider gibi çık (...) kendine yapılmasını istemediğin şeyleri başkalarına yapma.” (Burada; Epikoros’un, “Komşun farkına vardığında yüzünün kızaracağı eylemi yapma” sözü ile Kant’ın birinci Maksimi arasındaki paralelliğe dikkat çekerim.)
Zerdüşt dinini de hesaba katarsak diyebiliriz ki erdem, etik ve ahlak kavramı Antik Yunan’da, Antik Pers’te ve Antik Çin’de, birbirine paralel bir zaman içinde keşfedilmiş.
Konfüçyüs özelinde Antik Çin düşüncesinin bir başka ayırıcı özelliği düşünüş biçiminde ortaya çıkar. Sözgelimi: “Konfüçyüs der ki: Süslü sözler samimiyetsizliğin göstergesidir. Böylelerinin insanlığı azdır.” Ve “Konfüçyüs der ki: Kim evden çıkmak için kapıdan geçmek zorunda değildir ki? Neden benim yolumdan yürüyen kimse yok?” Ya da: “Konfüçyüs balık avlarken ağ kullanmaz, yuvasına dönen kuşları vurmaz.”
Konfüçyüs burada ne demek istemektedir? İmgesel bir yapıdan söz edebiliriz. Ama burada kültürel bir farklılık da söz konusudur.
Bizim düşünüş biçimimiz, Antik Yunan felsefesinin düşünüş biçimiyle ıralıdır; bu bakımdan aslında biz sözgelimi Aristoteles’in çocuklarıyız. Ona göre, düşünme akıl yürütme ya da argüman biçiminde ortaya çıkar. Akıl yürütme, orta terime dayalı bir düşünme biçimidir. Orta terim, iki önermede ortak olarak bulunan terimdir. Örneğin, “Bütün insanlar ölümlüdür/Sokrates de bir insandır” önerme çiftinde, ‘insan’ terimi, orta terimdir. Orta terim, akıl yürütmenin motorudur ve önermeler arasındaki matematiksel ilerleyişi sağlar. Yukarıdaki alıntıları hesaba katarsak, Konfüçyüs’ün düşünme biçiminde orta terim mevcut değildir. Doğulu düşünme biçimiyle Batılı düşünme biçimi arasındaki farkın, burada ortaya çıktığı kanısındayım. Aslında orta terime dayalı düşünme biçimi bir retorik, bir polemiktir ve Doğu düşünme biçimi tam da kendisini polemiğe karşı inşa eder. Süslü sözler, polemiğin tavlayıcı ırasını dile getirir. Bu bakımdan Aristoteles’in ‘Birinci Çözümlemeler’, ‘Kategoriler’, ‘Yorum Üzerine’, ‘Sofistçe Çürütmeler’ ve ‘Retorik’ kitapları, Batı düşünüş biçimini Doğu düşünüş biçiminden ayıran temel yapıtlardır.
Konfüçyüs’ün ‘Konuşmalar’ının, Muhaddere Nabi Özerdim’den sonraki bu yeni çevirisi (Giray Fidan), Doğu ile Batı arasındaki farkı, düşünüş tarzları arasındaki farktan hareketle yeniden düşünmemiz için bir fırsat yaratabilir.
KONUŞMALAR
Konfüçyüs
Derleyen: Yang Bojun
Çeviren: Giray Fidan
İş Kültür, 2021
180 sayfa, 14 TL.