Güncelleme Tarihi:
Bu başlıkla bir yazım olabilir eskiden ama her zaman en son çıkan şarkılar vardır ve onları da toplamak gerekir. Gençliğimizde şarkı-türkü sözlerinin yer aldığı kitaplar çıkardı yılda bir-iki kez. Bir de Alova’nın (Erdal) çok sevdiğim şiir kitabının adıdır (Üç Çiçek, 1982).
En son çıkan şarkılara yetişemiyoruz, en son çıkan şiirlere de yetişeceğimiz kuşkulu, en son okuduklarımızı paylaşalım öyleyse.
Kalbin Merkezine Seyahat (Alakarga): Ezginin Günlüğü kurucusu ve solistlerinden Hakan Yılmaz’ın 80’lerden başlayarak yazdığı şiir ve şarkı-şiirlerinden bir seçki. Özellikle çağdaş Yunan şiirinin büyük adlarını okuyan ve Ritsos çeviren Yılmaz’ın şarkı-şiirleri farklı ve akılda kalıcı, düzyazı şiirleriyse şiirin olanak olarak bir kez daha kendini göstermesi. Şarkılardan, şiirlerden bir bahçeyi dolaşır gibi, bazen mırıldanarak bazen yüksek sesle okunmalık, söylemelik, duymalık şiirler.
İyi (Klaros): Önder Birol Bıyık’ın dördüncü şiir kitabı. 10 yıl memleketin cezaevlerini dolaşan şair, şiir için dolaşmadı tabii, fakat şiiri ‘iyi hal’den serbest! Hal iyi de şiirler hayli kırgın! Geceye, şehre, mevsime, en çok da kendine kırılır ya şair, öyle! Peki kırılmış da kötü mü etmiş, yoo, gayet ‘iyi’ etmiş, hem şiire de en çok yakıştırılan şey kırgınlık değil midir, biraz da hepimizin ortak hatıraları saklıdır kırgınlıkta. Diyeceğim Önder Birol’un şiirlerini kim okusa ‘İyi’ gelir!
Bırakma Dersleri (VE): Süreyya Aylin Antmen’in şiiri, felsefe okumuş şair başka oluyor sözünü doğruluyor. Sahiden de Antmen’in üzerinde çok düşünülmüş bir şiiri var, okurken de hem bunu düşündüm hem derin derin düşündüm. İlk kitabı ‘Sonsuzluğa Kiracı’dan sevdiğim bir şiir. Uzun bir yolculuk duygusu ama hem sonu yok bu yolculuğun hem de varlıktan çok yokluğa çıkmaya yazgılı bir sesi, tonu, edası var. Derin nefes alıp tutmak gibi bir his ‘Bırakma Dersleri’, nefesi bırakmıyorsunuz, kitabı hiç!
Adlarsız (Yazılı Kâğıt): Seval Esaslı’yı 1984’te yayımlanan Rıfat Ilgaz-Cide Edebiyat ödüllü kitabı ‘Sekizinci Renk’le tanımıştık. Çok ilgi uyandıran bir kitaptı. Üç kitap daha yayımladıktan sonrası 25 yıllık suskunluk. ‘Adlarsız’ ile nefes kesici bir kadın destanı yazıyor Esaslı. Destan biçiminde değil ama duygusu, akıcılığı, içeriği öyle. Derdi de. Adlarsız, çünkü adı yokların destanı bu, “Yüz güzel adın olsa yüz kere mi bilirsin?” diye sorduğu gibi şairin. Büyübozumu gibi, bir adbozumu kitabı: “Bozmaktır özü/ yeniden yapmanın”.
Hülya Bitince (Vapur): Şiir sevgisiyle tanıdığım, deneme yazarı da olan, yapıtlarını Sırpça ve Makedonca olarak yayımlayan Erol Tufan’ın Türkçe ilk şiir kitabı yayımlandı. Şiir dili: Balkan duygusuyla melankolik bir Türkçe. Geldiği topraklar, dilinin toprağı, varlığını gözden geçirme, sözünü sakınmadan, düşüncelerini de saklamadan... Tek bir şiir değil ama tümü okunduğunda bir yaşamöyküsü izlenimi de bırakıyor. “Konuşan şair gevezedir/ susan ise göçebe” diyor, şiirlerinde bu göçebe güzellik de var Tufan’ın.
Eksik Bak (Pikaresk): Ayça Erdura’nın ‘ZarfZihin’den sonraki ikinci kitabı. Pandemide yazdığı şiirleriyle de bize özgün bir şairin haberini veriyor. İmgesi, çağrışımı, metaforu bol ve zengin demek bu şiire ‘Eksik Bak’mak olur. İmgesi yeryüzü demek gerek. Düzyazı şiirler de onun gökyüzü sayılır. Şiirin sırrına varmak isteyenlere imgesel olduğu kadar zihinsel, düşünsel ve görsel bir davet de olan ‘Eksik Bak’ buluşlarıyla, oyunlarıyla şiir sanatını zor olduğu kadar zevkli bir oyuna da çeviriyor. Hakikat bunun neresinde? Oyunun içinde. Oyun nerede? Şiirin içinde. Hakikati şiirin dışında aramayanlara: “Mülk senindi, bitti.”
Hayalet Hakları (The Poet House): Şair ve çizer İsmail Sertaç Yılmaz hayaletlere adadığı yeni şiir kitabıyla, bu hakkı yenmiş varlıkların kalbini ısıtıyor: “tuhaf/ nasıl saklar bu kadar anıyı bir hayalet/ içinden geçerken her şeyin.” Hayaletin bir saklanmak olmadığının farkında olan şiirler, Ülkü Tamer’in ‘Virgülün Başından Geçenler’ kitabındaki sevimlilik, hayret ve çocuksulukla yaklaşıyor İsmail Sertaç da hayaletlere. Hayalet hiç bu kadar gerçek olmamıştı, inanmıyorsanız okuyun!
Ay Güneşlenirken (Hayal): Eser Ceran Erdi’nin ‘Söylenmeyen’den sonraki ikinci kitabı. “Güneş annemden kalma” sıcaklığında kısa, yalın, etkileyici dizelerle “geçmişin iyilik günleri”ne götürüyor bizi, ama orada da unutulmuş, ihmal edilmiş, kötü davranılmış anların, insanların yarım varlığıyla tanıştırmaktan çekinmiyor. “Yaralarımı üst üste katlayabilir miyim?” sorusunun pekiştirdiği bir ‘büyümeme’ arzusu da bir serin ateş halinde akan bu şiiri derinleştiriyor. “Kalbim artık suyun kalbi” duruluğundaki şiirler, okumak ve arınmak için.
Yük (Edebiyatist): “Biz göğü ilk kez kiraz ağacından gördük” diyen biri şair midir çocuk mudur yaprak mıdır kuş mudur? Hepsidir diyelim, kiraz sevinmiş, gök de sevinsin! Canan Çelik ilk kitabıyla çocukluğu, arkadaşlığı, avluyu Yük’lenmiş geldi. Sahiden de şiire sefalar getirdi. “Gel üleşelim kardeş gibi/ uykusuz çocukluğumuzu” sevincine de kederine de bizi de ortak ederek. Çocukluğun büyük evi yeryüzüdür, küçük evinde ise çok acılar, sırlar vardır. Canan o dünyaya ait unutulmaz bir şiir kuruyor ve Yük’ün en güzelinin şiir olduğunu bir kez daha belirtiyor.