Güncelleme Tarihi:
‘Gulliver’in Gezileri’, roman sanatının ilk örneklerinden ve ilk büyük klasiklerinden biridir. Çocuklar için yapılan kısaltılmış baskıları, sinema, dizi, çizgi kitap uyarlamalarıyla dünyanın dört bir yanına ve milyonlarca insana ulaşan ‘Gulliver’in Gezileri’, Homeros’un ‘Odessa’sından sonra yazılan ilk büyük fantastik seyahat metnidir. Avrupa’nın keşifler ve icatlar çağına girdiği bir dönemde, ‘Robinson Crusoe’dan birkaç yıl sonra, 1726’da yazılan ‘Gulliver’in Gezileri’nin de uzun bir yol anlatısı olması tesadüf değil. Ancak doktor Lemuel Gulliver’in yolculukları, bilinmeyenleri keşfetmekten ziyade insanı keşfetmeye yöneliktir.
Aslında keşfetmekten ziyade eleştirmek diyelim. Zira edebiyat tarihinin en büyük hiciv ustalarından Jonathan Swift, bu romanını o dönemin siyasi ve toplumsal durumunu eleştirmek için kaleme almıştı. ‘Gulliver’in Gezileri’nin siyaset, macera, mizah ve fantazya ile harmanlanmış hikâyesini bilmeyen yoktur ama yine de kısaca hatırlatarak başlayalım: Ahlaklı olduğu için doktorluk yaparak geçinemeyen Lemuel Gulliver, çareyi bir gemide çalışmakta bulmuştur. Ne var ki daha ilk seferde gemi kazaya uğrar ve Gulliver canını güç kurtarır. Uyandığında 15 santim boyundaki Liliputların esiri olmuş halde bulur kendisini. Saray entrikalarıyla geçen günlerin ardından adadan ayrılmayı başarır. Ama seyahat kanına girmiştir bir kere. Eline geçen ilk fırsatta yeniden denizlere açılacak, bir kez daha talihsizlikler yaşanacak ve Gulliver bu kez devlerin yaşadığı bir adada mahsur kalacaktır. Kafese kapatılan, panayırlarda sergilenen, hastalanıp ölümün eşiğine gelen kahramanımız, devler diyarının kraliçesine satılınca kısa süreliğine huzura kavuşmuştur. Ancak devler sarayında da umduğunu bulamayacak, iki yıllık esaretin ardından şans eseri kurtularak evine dönecektir.
Gulliver’in en çok bilinen maceraları cüceler ve devler ülkesinde geçenlerdir. Oysa ilk iki maceradan sonra kahramanımız yılmamıştır. Yeniden açılır denizlere. Kader onu bu kez soyut ve derin düşüncelere dalmış Laputalılarla, büyücüleriyle meşhur Glubbudridlilerle, Luggnag Adası’nın ölümsüz insanlarıyla karşılaştıracaktır. Gulliver dördüncü ve son yolculuğunda rast geldiği bir başka adanın canlıları atlar ve insanlardır. Adayı yöneten at türünden yaratıklar, Gulliver’in bütün gezileri içerisinde karşılaştığı en nazik, aklı başında ve medeni canlılar olan ‘houyhnhnm’lardır. Maymuna benzeyen iğrenç bir insan türü olan Yahoo’lar ise Gulliver’i insanlıktan nefret etmeye kadar götürecektir.
KARAMSAR BİR BAKIŞ
‘Gulliver’in Gezileri’ çok neşelidir; mizahi öğelerle zenginleştirilmiş ve çok sayıda tuhaf canlıyla modern bir masala dönüşmüştür. Ama bütün bu cümbüşün arkasında, insan ilişkilerine ve kurulu düzene karşı büyük bir güvensizlik, geleceğe ilişkin karamsar bir bakış yatar.
Swift’in ele aldığı temalara şöyle bir göz gezdirirsek, karşımıza insanların bencilliği, kabalığı, siyasetin ikiyüzlülüğü, siyasetçilerin çıkarcılığı ve budalalığı, yönetenlerin zulmü ve şiddeti çıkar. Dünyanın farklı bölgelerinde farklı canlı türleri ve ırklarıyla karşılaşan doktor Gulliver’in gezileri, aslında o dönemin İngiltere’sinin alegorik bir anlatımıdır. 15 santim boyundaki Liliputlar da, dev Brobdİngnaglar da İngiliz sarayını, siyasi hayatını ve ada halkını farklı yönleriyle temsil ederler. Dönemin siyasi ilişkilerinin alegorik bir sunumu olan ‘Gulliver’in Gezileri’, siyasi hicvin edebiyata en iyi yedirildiği metinlerden bir tanesidir.
Romanın bugünkü kavramlara tercümesi halinde, insanların birbirlerini ‘ötekileştirmesi’ne vurgu yaptığını söyleyebiliriz. ‘Robinson Crusoe’da, çağdaşı Defoe, beyaz ırkın siyah adam üzerindeki üstünlüğünü doğallaştırırken, Swift, bu fantastik romanında, aslında birbirinden farksız olduklarını gösterdiği canlı türlerinin birbirlerini nasıl ötelediğini, ötekileştirdiğini araştırır. Bazen fiziksel ölçüler, bazen düşünce yapıları, bazen türsel ayrılıklar, pek çok kez de insani hırslar nedeniyle oluşur düşmanlıklar.
Swift’in çok iyi yakaladığı bir başka konu da, her ulusun kendi tarihini ve kimliğini yalanlarla örmesidir. Glubbudrid Adası’nda karşılaştığı birtakım tarihi şahsiyetlerle yaptığı konuşmalarda, Gulliver kendisine belletilen geçmişin hiç de gerçeğe uymadığını fark eder. Diğer yandan, gittiği her adada, o ada halkı evrenin en medeni, en gelişmiş topluluğu olarak kendisini görmektedir ki bu durum günümüz dünyasında hâlâ geçerlidir.
Anlatı üslubunun mizahı olması ve anlatılanların hayaliğinin hiç saklanmayışı, Swift’in yergisini keskinleştirirken, hikâyenin arkasındaki umutsuzluğu daha da artırır. İlk yolculuğuna çıkarken insan sevgisiyle dolu olan Gulliver, sona gelindiğinde, insanoğlunun ‘tabiatın yeryüzünün sathına bırakmak mecburiyetinde kaldığı için büyük ıstırap duyduğu en iğrenç haşaratın oluşturduğu en habis ırk’ olduğuna kanaat getirecektir. Jonathan Swift’in parlak bir zekâ ürünü olan ince alayları ve keskin yergileri, içinde yaşadığı toplumsal ve siyasi ilişkilerin akıldışılığına karşı çıkmanın ve aklı savunmanın biricik yoludur. Aslında her satırında, her bölümünde ve her yolculuğunda çok sayıda simge kullanılması ‘Gulliver’in Gezileri’ni yazıldığı yılların tarihiyle birlikte değerlendirmeyi gerektirir ama Swift, nerdeyse 400 yıl önce yazdığı bu ölümsüz romanıyla kendi tarihini aşmayı ve evrensel temalara ulaşmayı başarmıştır.
GULLIVER’İN SEYAHATLERİ
Jonathan Swift
Çeviren: Arzu Göncü
Ayrıntı Yayınları, 2018
400 sayfa, 25 TL.
GÜLİVER’İN GEZİLERİ
Jonathan Swift
Çeviren: İrfan Şahinbaş
İş Bankası Kültür Yayınları, 2015
344 sayfa, 28 TL.
GULLIVER’İN SEYAHATLERİ
Jonathan Swift
Çeviren: Can Ömer Kalaycı
Can Yayınları, 2014
360 sayfa, 24 TL.