Güncelleme Tarihi:
Geniş bir okur kitlesi tarafından takip edilen Selahattin Yusuf’un yeni romanı ‘Umudun Göğe Yükselişi’, yakın zaman önce okurların karşısına çıktı. Ünlü yazar romanında, aşkın bambaşka bir yüzüyle tanıştırıyor kitabın sayfaları arasında gezinenleri. Enteresan ilişki ağları içinde sarmalanan ve üç kişi arasında dallanıp budaklanan bu aşkla Yusuf’un gün yüzüne çıkarmak istediği ise aşkın ve tahakkümün birlikte nasıl bir rota izleyeceği oluyor. Bu ilişki ağlarının hepsi ise hemen herkesin bir yönüyle tanıklık ettiği bir ortamda; askeriyenin katı dünyasında şekilleniyor. Selahattin Yusuf, derinlikli kahramanlarıyla bu enteresan güzergâhlarda rengini bulan aşk hikâyesini, ruhu ele geçiren bir aşk patolojisine dönüşmesine ilişkin sorgusuyla anlattığı hikâyeyi katman katman açıyor okurlarına.
KAHRAMANDA YAZARDAN İZLER VAR
Tüm hikâye Siirt’teki bir komando birliğinde yaşananlarla fitilini alıyor. Yazarın kendisinden de izler taşıyan kahramanı Yusuf’un, kısa dönem askerlik görevini yerine getirmek için gittiği birliğinde yaşayacaklarının tüm bir hayatını kökten değiştireceğine dair en ufak bir fikri yoktur elbette. Yusuf’la birlikte okurların da hayatına kanca atacak, kendilerine sorular sormasını sağlayacak bu hikâye daha ilk sayfalardan itibaren içine alıyor sayfalarını çevirmeye başlayan herkesi.
Askere gidenlerin alışkın olduğu bir manzaradır; sivil hayatta ne iş yapılırsa yapılsın, orada komutanın verdiği emir doğrultusunda yeni bir işin olur ve hayatın bir süreliğine o iştir. Siirt’teki komando birliği de böyle bir işbölümü sahnesiyle açılıyor diyebiliriz: “Çevre mühendisiyim komutanım! Çevreyi dolaşacaksın, mıntıka temizliğinin sorumluluğu sende. Gazete muhabiriyim komutanım! Kabul ve Toplanma Merkezi evrakının tertip düzeni... Edebiyat öğretmeniyim komutanım! Taburun güllerini sulayacaksın...”
Eminim bu yazıyı okuyan pek çok kişiye de tanıdık gelecektir bu diyaloglar. Romanın başkahramanı Yusuf’un sivil hayattaki işi ise yazarlıktır. Yazarak geçimini sağlamaktadır ve hemen yukarıda da belirtildiği üzere romanın yazarı Selahattin Yusuf’la da kimi benzeş noktaları vardır. Askerlik süresince onun payına düşecek iş ‘Umudun Göğe Yükselişi’nin okuruna yaşatmak istediği karmaşık duyguların tümünü şekillendirecektir. Bu karmaşık duyguların sebebi ise yazarın deyişiyle herkesin kendisinden ‘gerçek bir korkuyla korktuğu’ Seyko lakaplı Komutan Seyit’tir. Şans mı, yoksa bir talihsizlik eseri mi bilinmez ama Yusuf, askerlik yaşamı boyunca da tıpkı sivil yaşamında olduğu gibi ‘kalem işi’ yapacaktır. Ama bu kez amacını ve yazıya dair reflekslerini belirleyen kendisi değil, komutanı Seyko’dur. Komutan Seyit, gönlünü kaptırdığı Ayten isimli kadına sevgisini kanıtlayacak acemi aşk mektupları yazmaya çabalamaktadır. Ancak mektupları hep karşılıksız kalıyordur. Seyko, bir türlü beceremediği bu işi için kısa dönem asker Yusuf’u görevlendirecektir. Emir-komuta dahilinde yaşanacak bu ‘kalem aşkı’, ortaya trajikomik bir manzara çıkarıyorsa da Seyko’nun nam salmış sertliği ve Yusuf’un başını belaya sokmadan askerliği bitirmek istemesi işleri mümkün kılacak, sonuç olarak ortaya farklı şekillerde yaşanacak bir ‘Dr. Jekyll ile Mr. Hyde’ yapılanması çıkaracaktır. Asker ve sahte âşık olarak Yusuf’un yaşayacakları ise unutulmaz cinsten...
Çünkü uzun yıllarını sıcak bölgelerde, çatışmalarda geçirmiş bir subay olan Seyko’nun ağzından yazılan aşk mektupları yavaş yavaş etkisini gösterecektir.
Peki, bu etki sadece Ayten’le mi sınırlı kalacaktır? Yusuf da örnekse bu yaşadıklarının etkisine kapılıp gidecek midir? Bu olursa başına gelecekleri biliyor mudur? Seyko’nun tüm bunlar karşısında sessiz kalacağını düşünmemişsinizdir umarım...
Selahattin Yusuf, bu soruların cevaplarını romanın son sayfasına kadar diri tutmayı başarıyor. ‘Umudun Göğe Yükselişi’ de böylelikle heyecanını son sayfasına kadar diri tutuyor.
Enteresan bir roman Selahattin Yusuf’un kaleminden okuduğumuz. Askerliğin kendi doğasında olan trajedi ve komediyi bir arada yaşatabiliyor. Öte yandan aşk ve tahakküm gibi çok özel kavramları aynı çatı altında buluşturuyor. Evet, bir aşk romanı elimizdeki ama öte yandan çok vurucu da bir askerlik hikâyesi. Selahattin Yusuf’un buradaki başarısı, farklı dünya ve kavramları tek bir romana hizmet edebilir yapıya büründürmesinde saklı.