Güncelleme Tarihi:
Yakup Kadri’nin ‘Sodom ve Gomore’sini (1928) lise son sınıftayken okumuştum. Eser yeniyazıya ancak o tarihte çevrilmişti. ‘Hep O Şarkı’dan bu yana Yakup Kadri’nin hayranıydım. ‘Kiralık Konak’, ‘Ankara’ kitaplığımda: ‘Sodom ve Gomore’yse ancak o dönemde. Romanın son sahnesinden, Leyla’yla Necdet’in ayrılışlarından enikonu etkilendiğimi hatırlıyorum.
İkinci kez de okudum bu romanı, galiba Türk Dili dergisine bir yazı yazabilmek için: Hep aynı etkileniş, hep aynı Mütareke İstanbul’u...
2007’de Süha Oğuzertem’in ‘Karakterin Sıfır Derecesi’ni okuyunca adeta donakalacaktım: Oğuzertem, bambaşka bir ‘Sodom ve Gomore’ okutuyordu bize. Okutuyordu diyorum, çünkü incelemeci hem romanı hem yazarını bambaşka görüngelerden irdeliyor, irkiltici sonuçlara varıyor, beylik ve kemikleşmiş yorumları yerle bir ediyordu. Öyleyken ‘Sodom ve Gomore’yi bir kez daha okumak gerekiyordu. (Süha Oğuzertem’in bu yazısını yıllarca sakladım.)
‘Sodom ve Gomore’den buruk, çarpıntılı bir tat bende bugün de sürüyor. Ama ‘Eleştirirken’de (İletişim Yayınları) yeniden karşıma çıkan, handiyse tek başına bir kitap olabilecek Oğuzertem incelemesini yine dikkatle okudum ve yazarın göz kamaştırıcı saptamaları, çözümlemesi karşısında yine durakaldım. Hatta, ele alınmış sorunlar çerçevesinde, ‘Panorama’ya da (1954) bir kez daha göz atmak zorunda kaldım.
‘Eleştirirken’i, altbaşlığıyla ‘Modern Türkçe Edebiyat Üzerine Yazılar’ı, Yalçın Armağan iyi ki derlemiş. Çünkü Süha Oğuzertem yıllardan beri sessiz sedasız yazıyor, titiz yazıları kitap okuruyla bir türlü buluşamıyordu. Oysa ‘Eleştirirken’ çok önemli bir inceleme, yorumlama, değerlendirme yapıtı.
Başta Yakup Kadri, Abdülhak Şinasi, Sait Faik, Tanpınar ve Halikarnas Balıkçısı incelemeleri; her birini için için tartışarak okuyorsunuz, yepyeni saptamalarla yüz yüze geliyorsunuz. Ayrıca edebi bir tat alıyorsunuz: Hele ‘Halikarnas Balıkçısı’nın üslup-anlatım çabasının deşildiği 79. ve 80. sayfalar!
Oğuzertem salt eleştirellik çerçevesinde kalarak, hep yüksek bir düzeyi tutturarak, çağdaş edebiyatımızın bugüne kadar süregelmiş birçok yargısını, değerlendirişini kalburdan geçiriyor. Halikarnas Balıkçısı’nın dilini, anlatışını savruk mu bulmuşlar; bir de Süha Özertem’in değerlendirişinden okuyun!
Şu sorulabilir: Oğuzertem’in tüm değerlendirişlerine katıldım mı? Bilmiyorum. Sözgelimi Abdülhak Şinasi’nin ‘okurun katılımcı duygularına’ yaptığı ‘çağrı’yla Ahmet Mithat Efendi’ninkiler aynı mı? Bence değil. Ama Oğuzertem edebiyatla haşır neşir her kişiye öylesine yeni tartışma, düşünme, tekrar değerlendirme ufukları açıyor ki, sürekli tetikte duruyorsunuz.
Yalnızca şu kısacık alıntı -şu saptayım- ‘Eleştirirken’in çağdaş edebiyatımıza getirdiği ‘farklılığı’ açıklamaya yeter diye düşünüyorum: “Proust yitirileni ‘arar’; Hisar ise mevcutlaştırmak istediğini...”
‘Mevcutlaştırmak istediği’ üzerinde kimseler durmamış; Hisar da -çoğu kez- haksız yere hırpalanmış. Şimdi, yıllar sonra, özenli bir kalem, Hisar’ın bütün edebiyatı boyunca yapmak istediğini günümüzün okurlarına açımlıyor.
Bakıyorsunuz: Yıllar yılı aynı değerlendirişler, birbirinin yinelemesi değerlendirişler... Süha Oğuzertem’se -Yalçın Armağan’ın sunuş yazısında belirttiği gibi- ‘Acaba öyle mi?’ diye soruyor. Bugüne kadar yazılmış olanlarla mı yetinmeliyiz? Yoksa, başka perspektiflerin ardına takılarak, tam tersini de kurcalamalı mıyız?
Geçmişin yazısını çizisini, hatta ‘hurda’ birikimini şaşılacak bir özenle araştırmış, özümsemiş Oğuzertem, kaynakları paylaşarak yol alıyor. Çağdaş edebiyatımıza tutkun her okur ‘Eleştirirken’i keşke bir an önce okusa.
Yazarın kendisiyle ödeşmesini ayrıca belirtmek isteyerek noktalayacağım bu yazıyı: Bakınız, sayfa 239’da
‘Ardından’...