Güncelleme Tarihi:
Kafkasya, bizim için hem yakın hem de uzak bir coğrafyadır. Yakındır, çünkü en az bir Kafkasyalı komşumuz, arkadaşımız olmuştur. Uzaktır, aslında onların kim olduğunu, nereden geldiklerini bilmeyiz. Osmanlı’nın ilk kuruluş zamanından bu yana Kafkasya ile ilişkilerin yoğun olduğunu düşündüğümüzde bu bilmezliğin garip olduğunu fark ederiz. Üstelik 1822’de Kabardey, 1859’da Çeçenistan ve Dağıstan’ın Rusya’nın işgaline uğramasıyla yaşanan göçlerle yüzbinlerce Çerkes, Çeçen, Dağıstanlı, Oset ve Kabardey’in Osmanlı topraklarına göç etmiş olması da bugün Türkiye’deki Kafkasyalıların sayısının en az 20 milyon olduğu tahmin edilse de bu bilgi eksikliği giderilmedi. Kafkasya halkları ümmet temelinde bağra basılan ve asimile edilmeye müsait, muteber yabancılar olarak kabul görüldüler. Kültürlerini ‘kimsenin gözüne sokmadan’ yaşatmaları, devletten bir şey talep etmemeleri de iktidarın öfkesini uyandırmamada etkili oldu.
SESSİZLİKLE SARMALANMIŞ BİR COĞRAFYA
Kafkasya neredeyse 200 yıldır Rusya’nın tacizlerine ve kısmen işgaline maruz kalmasıyla birlikte büyük bir değişim geçirdi. Geçmiş dönemlerde yaşamını sürdüren halklar, Rus işgali yüzünden yerlerinden edilmeye ve göçe zorlanmaya başladılar. Bir yanıyla yalıtılmış gibi gözüken ama diğer yanıyla Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan bir köprü görevi gören bu bölge sadece Rus işgali sırasında değil neredeyse tüm tarihi boyunca, kültürel, ekonomik ve sosyal alışverişlerin yaşandığı bir coğrafya olmuştu. Burada yaşayan halklar da bu alışverişlerin sonucunda kendi yaşayışını çeşitlendirmişti. Kültürel çeşitliliğin bu denli fazla olduğu Kafkasya’nın dünya tarihine etkilerinin olduğu da su götürmez bir gerçek. Fakat Kafkasya’nın bu kilit rolüne dair de genel anlamda bir sessizliğin yaşandığını söylemeliyiz.
Tam da bu sessizliği dağıtmak için yazılan, kapsamlı bir çalışma geçen günlerde Türkçeye kazandırıldı. James Forsyth’ın ‘Kafkasya: Bir Tarih’ başlıklı çalışması bölgenin tarihöncesi dönemden başlayarak bugüne kadar gelen geçmişini eleştirel ve tarafsız gözle ele alan bir eser. Kitabın önemli bir kısmı Rus işgali altındaki yıllara odaklanıyormuş gibi gözükse de Forsyth, bütünlüklü bir Kafkasya tarihi kaleme almayı başarmış. Forsyth’ın temel amacı çokkültürlü, çok etnik gruplu bu bölgenin tarihsel dönüşümünü açığa çıkarmak. Tarih boyunca işgaller, savaşlar, yıkımlar görmüş bu topraklarda yaşayan halkların görmezden gelinen ve sessiz kalınan geçmişini mercek altına almış yazar.
‘Kafkasya’, sadece Kafkasya tarihiyle kısıtlanmış bir çalışma değil; hem komşusu olduğu coğrafyalarıyla yaşadığı kader birliğinin boyutlarına hem de bugünün düşmanlıklarının tarihsel kökenlerine inmek hedefleniyor. Bunun için de Avrupa, Ortadoğu, Anadolu, İran, Orta Asya topraklarındaki gelişmeler derinlemesine ele alınıyor. Roma İmparatorluğu’nun ve Perslerin işgalleri, İslam’ın ortaya çıkışı ve şiddet yoluyla yayılışı, İran İslamı’nın bölgeye tesirleri, Orta Asya’dan gelen göçebe Türklerin ve Moğol istilaları, Haçlı Seferleri gibi tarihsel olayların bölgeyi nasıl şekillendirdiğini öğreniyoruz sayfalar ilerledikçe.
Bu konuların hemen hepsinde yazarın sesinin ve yorumlarının nesnel verilere dayandığını ve bilim insanı prensiplerinin derinden hissedildiğini vurgulamalıyız. İster belirli bir bölge ister belirli bir kişi ele alınsın, tarih yazımında genellikle karşılaşılan bir durumdur: Yazar bir süre sonra fark etmeden tarafsızlığını yitirmeye başlar; ele aldığı kişi, dönem ya da kültürü içselleştirdiği oranda mesafesini kaybeder. Bu da okurun gerçeklikle kurduğu ilişkide yarılma yaratır. Yazarın tarafsızlığı sorgulandıkça, eserle kurulan güven bağı aşınır. Forsyth, bu tehlikeyi ele aldığı tüm etnik gruplarla, dinlerle ve coğrafyalarla belli bir mesafe koyarak atlatmayı öngörmüş. Kafkas halklarının tarihini okurken, bu halkların güzellemesinin yapılmaması, tüm halkların tarihsel iddialarına karşı benzer eleştirellikle yaklaşılması çalışmanın bilimselliğini kanıtlayan ayrıntılar.
‘Kafkasya’, hem bir coğrafyanın tarihinin nasıl araştırılması hem de nasıl anlatılması gerektiğine dair dersler de çıkarabileceğimiz yoğun bir çalışma. Sadece bölgeye ilgisi olan değil, Dünya tarihine meraklı okurun da ilgisini çekebilecek güçlü bir çalışma.