Güncelleme Tarihi:
Kafka’ya göre yazar, sürekli olarak kendine ağlayan kişidir. Dışarıyı, dünyayı değil, kendini mesken tutar. Yaşamak için, der, kendinden zevk almaktan vazgeçmek gerekir. Yazar, kendinden zevk almaktan vazgeçemez. Üzerindeki ve yüzündeki sis bulutu, yaşamamış olmanın derin pişmanlığından olmadır. Yazar, ona göre, insanlık adına acı çeken kişidir. Hem homo doloris hem homo delectionis. Homo doloris, acı çeken insan demek, “çarmıha gerilen İsa’yı tanımlamak için kullanılan bir ifade”. Homo delectionis ise, yabancı demektir; “Roma İmparatorluğu’nda yurttaşlık haklarına sahip olmayan kimse” için kullanılan bir ifade.
Kafka’nın dile getiriminde, yaygın olarak birbirine karşıt olarak düşünülen iki durum, iki kavram birbirinde ikamet eder: Zevk ve acı çekme. Kavramdan yaşama, yani dünyevi olana doğru gidildiğinde, ayırım ve bölmeden, birbiri içinde ikamet etme durumuna ineriz. Yaşamın kendisinde ayırım kesin değildir.
Byung-Chul Han’ın felsefesini böyle tarif edebiliriz. Aristoteles’in çocuğu değildir Han. Yaşamın kendisine gitmek, söz konusu durumun ya da kavramın kendisini orada oluş halinde irdelemek... Han için, felsefe tarihi bir yorum alanı değil, başlangıcı bulmak ve başlangıcın hükmünü takip etmek için geçilmesi gereken bir labirent. Arkhe’yi, yani hükmeden başlangıcı takip, Agamben gibi Chul Han’ın da yöntemidir. Ama bire bir takip değildir bu, ilerleyen hükmün değişik evrelerini gösterir ve öyle bırakır. İçsel-olancı değil, dışsal-olancıdır, Chul Han.
Chul Han, bugünlerde yayımlanan ‘Eğlencenin İyisi/Batı Sanatında Ciddi-Eğlenceli İkiliği’ (çev. Haluk Barışcan) adlı kitabında da eğlence ve ciddi kavram çiftini böyle irdeliyor. Kavram çiftinin, kültürel olarak ilk ortaya çıktığı yere, Bach’a, onun ‘St. Matthem Passion’ına (1727) gidiyor. Han için, Bach’ın ‘St. Matthem Passion’ı, dini müziğin dünyevi müzikle karışmakta olduğuna işaret eder. Dini müzik, ayin bağlamından koparak burjuva konser müziğine benzemeye başlamıştır. Han’a göre müzik, yani müziğin enstrümantal bölümü, kilise müziğinde dışsal olan bir şeydir; orada asıl olan sözdür. Müzik, yüreği, içsel olarak tanrısal şeylere yöneltmek yerine duyulara yöneltir. Tanrının imparatorluğu ise dışsal işaretlerden gelmez, içsel olarak bizde mevcuttur.
Eğlence, bu durumda bir kafa dağıtmadır. Pascal, ‘Kafa dağıtma’nın, ölümü göz önünde bulunduran bir hayat üzerinde yoğunlaşmayı sekteye uğrattığını söyler. Heidegger de Pascal gibi düşünür. Tanrıyı hesaba katan hayat elden gitmektedir.
Byung-Chul Han, ‘Eğlencenin İyisi’nde, temelde ‘passion’ kavramını irdeliyor. Kavramın etimolojisi şöyle: “Kökeninde ‘katlanmak’ anlamına gelen Latince ‘pati-’ bulunan bu kelime, Hıristiyanlıkta İsa’nın çektiği çileyi tanımlamak için kullanılmıştır. Bu kelime ayrıca insanın kontrol edemediği, katlanmak, yaşamak zorunda olduğu güçlü duyguları da ifade eder.” Çile, tutku, ihtiras ve hırs gibi karşılıklar da ‘passion’ kavramında mevcuttur.
Ona göre, eğlencenin ortaya çıkışını 18’inci yüzyıla yerleştiren tarihselleştirme, eğlenceyi insanın boş zamanını dolduran bir faaliyet olarak tanımlar. Burada, eğlence ’kurgusal gerçeklik’le ilgili görülmektedir. Oysa ona göre, ‘gerçek gerçeklik’ ile eğlenceyi belirleyen ‘kurgusal gerçeklik’ arasındaki sınır günümüzde hayli belirsizleşmektedir. İnsanlar artık çalıştıkları işin de eğlenceli olmasını istemektedir. Eğlence, ‘gerçek gerçekliği’ ele geçirmiştir ve boş zamana bağlı değildir.
‘Eğlencenin İyisi’, Chul Han’ın en güçlü kitaplarından biri ve diğer kitapları gibi, bir dedektifi takip eder gibi okutuyor kendini. Uzakdoğu, Kant, Heidegger, Kafka bölümlerindeki analiz yine enfes.
Tekrar Kafka’ya dönerek bitirelim. Onun, yazar için dile getirdiği argüman, şair için de, hatta daha çok şair için geçerlidir. Şair, hem homo doloris, hem homo delectionis’tir. Böylece kendi şiirimin bir özelliğini de dile getirmiş oluyorum.