Güncelleme Tarihi:
Gökhan Akçura’nın toplumsal kültürümüze dair arşivini bilenler biliyor. Makaleleri, söyleşileri, kitaplarıyla Türkiye’nin pek çok dönemindeki eğlence yaşamını en detaylı şekilde aktaranlardan biri. ‘Yıldızların Altında/Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Eğlence Yaşamı’ bugüne dek Akçura’nın bu konuyla ilgili derlediği arşivinin belki de en kapsamlı hali. Türkçede yayımlanmış eğlence hayatıyla ilgili en kapsamlı kaynak desem, yanlış olacağını sanmıyorum. Sadece eğlence değil, bir kültürün inşa edilişini de gözlemleme imkânı tanıyor Akçura okura. Yazarın arşivindeki afişler, fotoğraflar, sizi o eğlencenin içine ve o zamanlara daha da çekiyor.
Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki eğlence yaşamına dair pek çok kaynak var tabii ki. Ancak Tanzimat’tan itibaren Cumhuriyet Dönemi’ne, ardından günümüze kadar gelen bu araştırma, Türkiye’nin ruh halini, değişimini, dönüşümünü, mayasını anlamak için de bir şans veriyor. Kitabı okurken hepimizin mayasında, genetiğinde eğlenmeyi bilmek olduğunu fark etmemek mümkün değil. Aslında eğlenmeyi biliyoruz da imkânımız yok...
Elbette eğlencenin sınıfsallığını da atlamamak gerekiyor. Tüm bu balolar, gazinolar ancak belli bir kesimin ulaşabildiği bir lüks. Halkın ulaşabildiği eğlenceler, bayram, şenlik ve festivaller olarak kalıyor, sonrasında bunlar da radyo, sinema ve daha sonra da televizyona bırakıyor yerlerini.
Noel reveyonları (Reveyon, sabaha kadar süren akşam yemeği anlamına geliyor), dans yarışmaları, sihir gösterileri, balolar, ses yarışmaları, gazino eğlenceleri ve daha neler neler yaşanıyor. Sadece İstanbul değil, Ankara’da, Balıkesir’de, Bursa’da, Kütahya’da, Eskişehir’de, Sivas’ta hatırı sayılır bir eğlence hayatı yaşanıyor.
DEĞİŞİME AÇIK OLMAK YA DA OLMAMAK
‘Yıldızların Altında’nın hissettirdiğinden emin olduğum şeylerden biri de sanatın her türüne, sosyalleşmeye, tiyatroya, müziğe, sinemaya, güzel yemekler yemeye karşı bitmeyen bir iştaha sahip olduğumuz, en azından içimizde bu iştahın yaşadığı gerçeği. Ancak sadece bu değil. Hafta tatilinin değişimini, yılbaşının kutlamaya başlanmasını, radyoya, televizyona alışmamızı, televizyonda izlediklerimizin değişmesine alışmamızı; kısacası, zamanın ruhuna ayak uydurabildiğimizi görebiliyorsunuz. Örneğin yılbaşının ilk kutlandığı yıllar olan 1926, 1927’lerdeki hali Akçura şöyle tarifliyor: “İnsanlar bu olaya, nasıl böylesine kırk yıllık dost gibi alışıverdiklerine şaşıra şaşıra yeni yılı coşkuyla kutlarlar.” Ancak bir yandan da Türk musikisi yasaklandığında radyoların istasyonları Arap radyolarına geçiyor.
Bu ayak uydurma, arada kalma hali, aslında başka bir açıdan bakıldığında bir denge ihtimaline de işaret ediyor. Aynı İstanbul gibi bir ayağımızı Batı’ya, bir ayağımızı Doğu’ya koyma ihtimaline. Akçura şöyle özetliyor: “Batı ve Doğu aslında birbirinden çok uzak noktalar değildir. Birbirinden etkilenir ve birbirini besleyebilir. Önemli olan taklit etmeden, çaba göstererek bu ortak noktayı bulmak için adım atabilmektir. Eğlenmek bir ihtiyaçtır, bu ihtiyacı en doğru biçimde doyurmak gerekir. Organik, katkısız ve sağlıklı bir biçimde...”
Akçura’nın bu derinlikli çalışması, kendisinin tespitleriyle daha da kıymetleniyor. “Türkiye bu haliyle, bir yanıyla ‘seçkinci’, diğer yanıyla da ‘sıradan’ bir eğlence yaşamı arasında kalan bir ülke izlenimi veriyor. Eğlence kapsamına giren etkinlikler, ya devletin ‘seçkinci’ tercihleri yüzünden ya da paralı kesimlerin tekelinde olduğundan, halktan uzak kalmıştır. Bu boşluktan yararlanan piyasa, halka en kolay ulaşabileceğini düşündüğü tercihleri yaşama sokmuştur. Kolay güldürme, cinsel açlığı doyurma ve sıradanlık dünden bugüne eğlence yaşamımızı belirleyen unsurlar olmuştur” diyor. Bu sayede, geçmişten bugüne, bugünden geçmişe bakmamızı da sağlıyor.
Romantik bir yerden bakıyor olabilirim ancak aklıma 2005’te Newsweek’in kapağında ‘Cool İstanbul’ yazan sayısı geldi okurken. Taşların hafızası var diye düşündüm. Yüksek tavanlı binaların, sokakların şahit oldukları var. Ne olursa olsun, bu şehir, bu ülke, eğlenmeyi biliyor. En azından hatırlıyor. Farkında olmasa da... Akçura’nın arşivinden aktardıkları bana göre bunun en canlı kanıtı. Bu şehirden kimlerin geçtiğini, nelere şahit olduğunu okumak bence bu pek de eğlenceli olmayan çağımızda size de iyi gelecek.