Güncelleme Tarihi:
Günümüzün en büyük müzik insanlarından biri kabul edilen Polonyalı besteci Krzysztof Penderecki, aralarında Auschwitz’teki Nazi kampı, Hiroşima’ya atılan atom bombası ve 11 Eylül terör saldırılarının da bulunduğu, 20 ve 21. yüzyılda yaşanan faciaların anısına birçok eser bestelemişti. Müzik dışında Penderecki’nin en büyük tutkusu ağaçlardı. Müzik dışındaki tüm zamanını ağaçlara adayan Penderecki’nin Krakow yakınlarındaki 30 hektar genişliğindeki arboretumunda topladığı bitki türlerinin sayısı 1500’ü aşmıştı.
Krzysztof Penderecki 23 Kasım 1933’te Polonya’nın Debica kentinde doğdu. Çok küçük yaşlarda keman ve piyano dersleri almaya başladı ve 18 yaşında Karakov’daki konservatuvara girdi. 1954’ten itibaren Karakov Müzik Akademisi’nde Artur Malewski ve Stanislas Wiechowicz ile bestecilik çalıştı ve 1958’de bu kuruma öğretmen olarak atandı.
Bir yıl sonra, 2. Varşova Genç Besteciler Yarışması’nda verilen üç ödülü de kazandı. 42 yaylı için yazdığı Anaklasis’in 1960 yılında Donaueschingen Festivali’nde ilk seslendirilişiyle uluslararası avangarda dahil oldu. Aziz Luka Pasyonu’nun 1966’da Münster Katedrali’nde yapılan prömiyeri ise Polonyalı besteciye daha geniş çaplı bir ün getirdi.
Penderecki 1966 ila 1968 yıllarında Essen’deki Halk Müziği Üniversitesi’nde ders verdi. Aldous Huxley’nin bir kitabından uyarlanmış ilk operası Loudon’un Şeytanları ilk kez 1969’da Hamburg Devlet Operası’nda sahnelendi. 1972’de Penderecki Karakov’daki Devlet Müzik Akademisi’ne rektör atandı ve 1973’den 78’e kadar ABD’deki Yale Üniversitesi’nde de ders verdi. Hem kendi bestelerini hem de başka eserleri yöneten Penderecki şef olarak da uluslararası ün kazandı.
Penderecki eserlerinden bazılarını 20. yüzyılda yaşanan faciaların anısına bestelemiştir. 1960 tarihli 52 yaylı için Ağıt, Hiroşima’ya atılan atom bombasının kurbanlarına adanmıştır ve Diriliş başlıklı piyano konçertosu 11 Eylül 2001’deki terör saldırılarına tepki olarak yazılmıştır. Penderecki’nin müziğinde içerikteki çağrışımlar sadece soyut kavramlar düzeyinde kalmayıp çalgıların tonal renklendirmesi ve dramatik seslerle dinleyiciler için duygusal açıdan da anlaşılırlığa kavuşur.
1980’de Lech Walesa’ya adadığı ‘Lacrimosa’ ile başladığı Polonya Requiem’inde de yoğun politik-sosyal göndermeler mevcuttur. Besteci eserin diğer bölümlerini Auschwitz’in ve 1944 Varşova ayaklanmasının Polonyalı kurbanlarına adamıştır. 2005’te eklediği yeni bölüm Ciaccona ise Polonyalı Papa 2. Johannes Paul’un anısına yazılmıştı.
Anne-Sophie Mutter (2. Keman Konçertosu “Metamorfoz”, vd.), Mstislav Rostropovitsch (Viyolonsel Konçertosu No.2) ve Boris Pergamenschikow (Konçerto Grosso) gibi seçkin solistlerle doğrudan işbirliğinin sonucunda farklı türden çeşitli eserler veren Penderecki’nin ilgisi daha ziyade büyük ölçekli müzikal formlara, özellikle de senfoniye yoğunlaşır.
Bestecinin 1997’de prömiyeri yapılan 7. senfonisi Kudüs’ün Yedi Kapısı beş şancı solist, anlatıcı, üç koro ve büyük orkestra gerektirir. Şehrin kuruluşunun 3000. yıldönümü kapsamında bestelenmiş bu yaklaşık bir saatlik eserde şan partilerinin Tevrat’tan alınmış metinleri Kudüs’ün çalkantılı tarihiyle yakından bağlantılıdır. Faniliğin Şarkıları başlıklı solistler, koro ve büyük orkestra için yazılmış 8. senfonisinde ağaçlar ve ormanlar hakkındaki Alman romantik şiirlerini kullanmıştır. Eser Lüksemburg Filarmoni Orkestrası’nın 2005’teki büyük açılışı için sipariş edilmişti.
Penderecki kendi nesli içerisinde en çok ödül kazanmış müzisyenlerden biridir. Besteci, Türkiye’de de İKSV tarafından düzenlenen İstanbul Müzik Festivali’nin 2013 Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü almıştı.