Güncelleme Tarihi:
Geçenlerde büyük bir yayınevinin editörüyle sohbet ediyorduk.
Çalışmalarındaki zorluklardan bahsediyordu, ben de ona geçmişteki çalışmalarımdan söz ettim.
Dergi editörlüğü ayrı bir uğraştır, kitap editörlüğü ayrı bir uğraş.
Dergi editörleri yazarların sıralanmasına çok dikkat ederler. En salim yol kronolojik sıralamadır. Ya da konu sınıflamasıdır. Bu problemden söz ettiğim birçok yazar, böyle bir sorunun varlığına şaşırmıştı.
Yeni Edebiyat dergisine yazı verenler hiçbir problem çıkarmadılar. Böyle meseleleri bilen Kemal Tahir, “Beni sıralamaya koyma, en sona koy” demişti, ben de onun yazılarını en sona koyardım.
Bunun dışında bazı kimseler de istemedikleri kişilerle bir arada olmamak için dergiyi komple hazırlamak isterdi. Ben Hürriyet Gösteri’ye mizah yazıları istediğimde şu öneriyle çok karşılaştım: “Bütün sayıyı bize ver, ben ve arkadaşlarım hazırlasınlar.”
Bu tehlikeyi bilirdi her editör. Çünkü o sayı, kendi anlayışları dışındaki kişilerle ilgili alabildiğine yergiyle dolardı. O sayıdan sonra bu kez, yerilen kişileri bulamazdınız, bir grubun sesi olurdunuz.
Benim gerçekleştiremediğim girişimlerim oldu. Girişim aslında Hürriyet Gösteri’nin sahibi Sedat Simavi’den gelmişti.
Bana bir gün dedi ki: “Magazin dünyasında birçok haftalık dergi var, Batı’da da çok çıkıyor. Haftalık bir sanat dergisi çıkaralım. Her türden bilgi verelim. Gerek Türkiye’den gerek dünyadan.”
Çok yerinde bir girişimdi.
Hemen bu derginin yazı kurulunu oluşturmaya başladım, onları teker teker Hürriyet’in karşısındaki binada yer alan odama davet ettim. Hepsi de sevinçle karşıladılar, ne önerdimse büyük bir sevinçle kabul ettiler. Böyle bir dergiye ihtiyaç olduğunu da sözlerine eklediler.
Derginin her sayısının kapağında bir edebiyatçı, bir ressam, bir müzisyen yer alacaktı. Toplantıyı yaptık, listeyi onayladık. Daha toplantının notlarını temize çekerken telefonlar gelmeye başladı. “Eğer o kapak olursa ben yokum. Onun yerine bu yazarı kapak yapsak nasıl olur?” diyenlerin de önerisini öbür toplantıda önerirdim, gene onaylanırdı. Onay süresi herkes için, kapıdan çıkıncaya kadardı. Hiçbir kapak bulamadığımızdan dergiyi çıkaramadık. Oysa bugün bile devam edecek bir dergiye kavuşmuş olurduk.
Editörlere gelince; burada bizim yazarlarımız, editörün önerilerini hep redderler, çünkü editörle yayıncıyı, musahhihi karıştırırlar.
Batı’da ise editörlerin egemenliği vardır. Bunu yazarlar kabul ederler.
Başka bir yandan da bakalım... Bazen de editör bir ekleme yapar, o ekleme yazarı rahatsız eder, o da bir pürüzdür.
Hele çevirilerde bu husus öne çıkar.
Bir kitabın içeriğinde bizim yasalarımıza göre suç unsuru vardır, onu yayımlayamazsınız, bu kez de yazarın avukatı onu niye çevirmediniz diye size dava açar.
Gelin görün bunu nasıl halledeceksiniz. Çok hassas bir konu.
Ad vermedim, çoğu aramızdan ayrıldı, anılarımızda yaşayacak. Bilirsiniz ki anılar kötülükleri ayıklayıp belleğinize gelir...