Güncelleme Tarihi:
Yazmışımdır, kendisine de söylediğimi hatırlıyorum, ilk ve tek adayım Enver Ercan’dı! Hem ömrü Cağaloğlu’nda geçmişti, hem önce Düşün, sonra Varlık dergisini ve aynı zamanda da Türkçenin en esaslı şiir dergilerinden Yasak Meyve’yi yıllarca başarıyla yönetmişti, tatlıdilliydi, gönül almasını bilirdi, geleni gideni çoktu, tanımadığı yoktu, “Ağbi bende neler var bir bilsen!” derdi, bazı yolculuklarda ufak tefek şeyler anlatırdı. Şiirlerinin yanında değişik kitaplar da hazırladı, ama edebiyatımızın en azından 70’ler ve 80’lerine ilişkin anekdotları derleyip yayımlamaya ömrü yetmedi. Devridaim olsun, çok özlüyorum.
Şimdi en güçlü adayım Metin Celâl, Adnan Özer, Metin Cengiz de olabilir 70-80 dönemi edebiyat mahfillerinde olan biteni, döneni tatlı tatlı yazacak. İki Metin de yazıyor gerçi zaman zaman, M. Cengiz Kadıköy yakasını anlatıyor özellikle. Yazko’da çalışan arkadaşlar Atilla Birkiye, Turgay Fişekçi, Gösteri’de çalışan Kürşat Başar, Hami Çağdaş, Adam’dan Semih Gümüş, Varlık’tan Mehmet Erte, kitap-lık’tan Murat Yalçın, Ankara’dan Abdülkadir Budak, İzmir’den Tuğrul Keskin’de de hayli malzeme vardır sanıyorum. Bir de uzun yıllardır Viyana’da yaşamasına karşın Erhan Altan’ı anmadan geçmem!
Dağıstanlı’nın ‘Anekdotlar’ında daha önce okumadığım anılarla karşılaştım, Oğuz Atay’la ilgiliydi çoğu. Refik Erduran’ın Amerika’da Nabokov’un derslerine katıldığını ve birkaç kez de onunla uzun uzun yürüdüğünü okudum. Nâzım Hikmet her ne kadar şiiri bırakıp nesir yazmaya ikna etse de Orhan Kemal beş yıllık cezasını çekip Bursa mahpusundan çıkarken ‘Usta’sına yazdığı bir şiiri vermiş. 26 Eylül 1943 tarihli ve Nâzım Hikmet’inkileri çok andıran, “Unutabilir miyim seni hiç?/Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim” dizeleriyle biten şiir ‘Usta’yı ağlatmış ve Orhan Kemal’in boynuna sarılarak ağlamış. 12 Eylül faşizmi kimi öz Türkçe sözcükleri yasaklamıştı, malum solcular kullanıyor diye! Devrim yasak da Evren de yasakmış meğer, cunta liderinin soyadı! Liste reklam metinlerini de kapsıyor. Hulki Aktunç ajans toplantısında soruyor; “Kendisine Kenan Kainat mı diyeceğiz yani?” Kemal Tahir, Yaşar Kemal’in İnce Memed’ine ‘eşkıya’ diyor malum, iktidarın Gezicilere ‘çapulcu’ demesi gibi. Bir akşam Leylâ Erbil’in evindeki yemekte Deniz Gezmişler’in de eşkıya olduğunu söyleyince Oğuz Atay itiraz eder, Kemal Tahir de gitmeye kalkışır! Attilâ İlhan’ın 50’lerin sonunda çevresindeki genç şairlere “Cemal Süreya’nın peşine takılmayın!” dediğini de ‘Anekdotlar’da okudum.
Kitap bahane oldu, iyi oldu, sözü tekrar bizim kuşağa getireyim ve henüz tüm temsilcileri de gitmemişken 60’lardan en azından 2000’lere dek 40 yılı, demek ki dört kuşağı kapsayacak ortak, antolojik bir çalışma yapılabileceğini söyleyeyim. Bir çağrı yapılır ve herkes bildiği, içinde yer aldığı, tanık olduğu, hatırladığı, yaşadığı dönemin edebiyatçılarıyla, kendisiyle ilgili anıları yollar, ortak havuzda toplanacak anılar da kitabı yazacak arkadaş/lar tarafından değerlendirilerek yayıma hazırlanır.
‘Anekdotlar’la bunları düşündüm, bu da edebiyatın neşesi diye bayramda tatlı tatlı okudum!