Güncelleme Tarihi:
Necmiye Alpay, 90’lı yılların sürpriz iki isminden biridir (diğeri ise Orhan Koçak’tır). ‘Çıkışı’, beklenmediktir. Beklenen, genellikle bir dönemin, bir poetikanın, bir kuşağın sözcüsü olması anlamında bir şiir eleştirmenliği olmuştur. Alpay’ın ‘çıkışı’, fenomenal bakımdan sürprizdir ama rastlantısal değildir. Tam da ‘beklenen eleştirmen’ beklentisinin maddi temelini yitirdiği bir dönemde ortaya çıkar. ‘Çıkış’ ifadesi, Alpay’ın şiir hakkındaki yazılarını yayımladığı dönemdeki durumunu dile getiren bir ifade değil aslında. Çıkış, çıkışı gerçekleştiren kişinin, kendisinden önceki dönemi kesintiye uğratması gerektiği gibi erkek entelektüelliğine ilişkin bir şiddeti de içerir. Alpay’ın ‘çıkışı’ bu türden bir şiddet durumunu içermekten uzaktı. Ama dönemin teorik temelli poetik sorunlarına karşı duruşu seçik ve netti. ‘Yaklaşma Çabası’nda yer alan, ‘Sunuş’, ‘Eleştirinin İşlevleri, Edebiyatın Sıfatları’ ve ‘Eleştirici Süreci, Çözümleme İlkeleri’ başlıklı yazılar bu bakımdan ayırt edicidir. Alpay’ın yazmaya başladığı dönemlerde Türk şiiri ortamında tartışılan iki temel problem vardı: Bunlardan birincisi 70’li yıllardan gelen şiir ve politika ilişkisine ilişkindi, diğeri ise 80’li yıllarda ortaya atılan, şiirin estetik bir şey olduğuna ilişkin savda ortaya çıkıyordu.
Alpay’a göre ise genelde sanatın, özelde edebiyatın ne olduğu, güzellik/estetik kavramıyla değil, oyun kavramıyla açıklanabilirdi. Estetik, yani süsleme, “korunma güdüsünün” sonucu olmakla birlikte, “çekici olabilmek için de” yapılan bir şeydi. Güzellik, “sanata gerektiğinde bir tür makyaj ya da maske” sağlıyordu. Oysa Alpay’a göre, “sanatın varoluş nedeni, bütünüyle tanımlanması ve başka türlü karşılanması olanaksız ruhsal ihtiyaçlarımız”dı. “Sanatı var kılan ilke, düşgücümüz sayesinde, gündelik dünyamızın dışında bir dünya (/evren) kurabilmemiz ya da varsayabilmemiz” idi. “Çocuk oyunlarının temelinde nasıl herkesin bildiği bir sözleşme yatıyorsa, sanatın temelinde de aynı sözleşme yatıyor”du. Başka bir deyişle Alpay, varoluş nedeni bakımından sanat eseri ile estetik/güzellik arasında yer alan ayrıma dikkat çekiyordu.
Alpay’ın, edebiyat/sanat eseri ile politika ilişkisinin neliğine ilişkin görüşlerinin temelinde de oyun teorisi yer alır. Ona göre sanat alanı, kültürleri ve siyasal dönemleri aşan bir özerklik ve özgürlük alanına sahiptir. Alpay’ın edebiyat eleştirisine ilişkin taşıdığı kaygılardan biri de, edebiyat eleştirisinin kültür eleştirisine, orada da politik ağırlıklı kültür eleştirisine indirgenmesine gösterdiği tepkide ortaya çıkıyor. Alpay, siyasal bir duruma siyasal bir tavır alış ile edebi yapıtın siyasal eleştiriye indirgenmesi arasında bir ayrım yapıyordu. Bu ayrımı, onun aktivist kimliğiyle karıştırmamak gerekir. Dolayısıyla Alpay’ın yazarlığı rastlantısal değildir derken kastettiğim bu nedenselliktir.
‘Yaklaşma Çabası’, bu yöntemsel ayrımla birlikte 90’lı yılların verimleriyle beraber, yine bu yıllarda problem edinilmiş şair/yazarların yapıtlarını konu nesnesi edinir. Öznel bakımdan da, benim için çok değerli bir kitaptır ‘Yaklaşma Çabası’. İlk şiir kitabım ‘Hayaline Firar Edemeyenlerin Afsunu’ (1997) hakkında yazılmış ilk yazı bu kitapta yer alır: ‘Alarm’.
YAKLAŞMA ÇABASI
Necmiye Alpay
Edebi Şeyler, 2018
416 sayfa, 30 TL.
HAFTANIN ÖNERİSİ
Doğa ve İktidar/Global Bir Çevre Tarihi, Joachim Radkau, Çev. Nafiz Güder, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Doğa, özünde insanlar için mi vardır? Topraktan alınan minerallerin tekrar toprağa döndürülmesi şart mıdır? Aşırı nüfus, otlakların ve ormanların aşırı kullanımına yol açıyor ise günümüzü bekleyen durum nedir? Doğadaki büyüme ve çürüme süreçlerinin tarihi ile kültürel gelişme süreçlerinin tarihi arasındaki bağ nasıl açıklanabilir? Kendi tarihine hapsolmuş insana başka bir bağlam gösteriyor Radkau.