Güncelleme Tarihi:
Agustín Fernández Mallo, 1967’de İspanya’nın kuzeybatısındaki Galiçya’da doğdu. Gençliğinde hevesli bir dağcıydı ve punk gruplarında davul çalardı. Doğduğu bölgenin başkenti Santiago de Compostela’da fizik okudu ve 1992’de radyasyon fizikçisi olarak çalışmaya, X-ışını sistemleri tasarlamaya ve radyasyonla kanser tedavileri geliştirmeye başladı. Edebiyata şiir yazarak giriş yaptı. İlk şiir kitabı 2001’de yayımlandı. ‘Nocilla Rüyası’nı yazarken sanat ile bilim arasındaki bağlantıları araştıran ‘post-şiirsel’ adını verdiği teorisini formüle ediyordu. Üç ciltlik ‘Nocilla Projesi’ kısmen bu teorisini uygulama girişimiydi. Üçlemenin ilk cildi olan ‘Nocilla Rüyası’ 2006 yılında yayımlandığında İspanyol edebiyat çevrelerinde büyük heyecan yarattı ve İspanyol dilinde yazılmış son 10 yılın dördüncü en önemli romanı seçildi. ‘Nocilla Rüyası’nı, 2008 ve 2009 yılında yine birçok ödüle layık görülen ‘Nocilla Deneyimi’ ve ‘Nocilla Laboratuvarı’ izledi.
ÇÖLDE BİR KAVAK AĞACI
Nevada eyaletinde, Kuzey Amerika’nın en ıssız otoyolu olan US50 üzerindeyiz. Otoyol; “Yarı dağlık bir çölden geçerek Carson City ve Ely şehirlerini birbirine bağlar. Yeniden vurgulamak gerekirse, üzerinde hiçbir şey olmayan bir otoyol. Kesinlikle hiçbir şey. Her iki ucunda da birer genelevin bulunduğu 418 kilometre. Kavramsal bir açıdan bakıldığında yol boyunca, insan varlığını belli belirsiz hatırlatan tek şey orada büyüyen, kendisine su bulabilmiş tek bir kavağın dallarında asılı duran yüzlerce çift ayakkabıdır.”
İşte ‘Nocilla Rüyası’nın düğüm noktaları; ıssız bir otoyol, çölde serpilmiş bir kavak ve kavağın dallarına dilek niyetine fırlatılmış ayakkabılar...
San Francisco’dan gelen eski bir asker, genelevlerden birinde çalışan yalnız ve romantik fahişe, fahişenin âşık olduğu buluntu fotoğraf koleksiyoncusu bir adam, Las Vegas’ta Jorge Luis Borges hayranı bir Arjantinli şair, Singapur Uluslararası Havaalanı’nda yaşayan bir yurtsuz, gözleri yolun ortasındaki ayakkabıya takılan bir çocuk, ‘micronation’larda (mikro ulus) yaşayan bir çift, Meksika ve Çin’de emekli yöneticiden oluşan ABD’li bir topluluk, İspanya’da Albacete yöresinde çalışan benzin istasyonu görevlisi, sörfçü kadınlar, Çinli sörfçüler, Madrid’de sürrealist bir ressam ve daha birçok karakter... Hepsi de büyük örgünün -az önce söz ettiğim- düğüm noktalarında kesişen iplikler...
Hint sinemasından tutun da, kavramsal sanata, mimariden bilgisayarların tarihine, sinema sanatından romanın çöküşüne, kimisini ilginç kimisini tuhaf bulacağınız daha pek çok konuya yapılan atıflarla düğümlemiş iplikleri Mallo. Çok sayıda karakterle kurguladığı romanda karakterler bir görünüp bir kaybolurken, zaman zaman birbirlerinin hayatına bir anlığına temas ediyor, sonra kendi yollarına gidiyorlar. Onların kimi zaman kurgusal, kimi zaman başka yerlerden alıntılanmış hikâyelerini tamamlamak sanki okuyucuya bırakılmış.
Özetin özeti: “Kimi öyküsel, kimi lirik, kimi betimleyici, kimi tamamen meditatif 113 parçadan oluşan ‘Nocilla Rüyası’, bilim ve teknoloji üzerine çok çeşitli yazıları bir araya getiriyor. Karakterler bir an ortaya çıkıyor, sonra kayboluyor ve yeniden ortaya çıkıyor, farklı hayatların ve hikâyelerin ana hatlarını görmemize izin veriyor, bu biraz televizyonda kanal zaplamaya benzer bir deneyim.”
İSPANYA EDEBİ AVANGARDININ GÖNÜLSÜZ LİDERİ
‘Nocilla Rüyası’nın yayımlanmasından bir yıl sonra ‘Kurguda Yeni Arayışlar’ başlığı altındaki toplantıda bir araya gelen genç yazarların ortak noktası İspanyol romanının yaşadığı tıkanıklık, buna karşılık geleneksel anlatının farklı arayışlara sıcak bakmamasıydı. Ancak kendilerini birleşik bir hareket içinde de görmüyorlardı. Onları birleştiren ‘Nocilla Rüyası’ oldu. Agustín Fernández Mallo, bu toplantıların hiçbirinde bulunmasa ve katılımcılarla hiçbir bağı olmadığını iddia etse de genç yazarların seçtikleri liderliğe atanıvermişti.
‘Nocilla Rüyası’nın genç yazar ve okuyucu kesimini bu denli etkilemesinde, söz konusu takipçilerin ortak bir kültürden, özellikle de 80’li yılların punk gruplarından gelmelerinin rolü inkâr edilemez. Punk’ın anaakım kültürün kökleşmiş bazı yönlerine karşı çıkmasından esinlenmişlerdi. Mallo’nun egemen edebi normlara karşı duruşu, başka bir deyişle, romanı doğrudan düşük kültürlü imgeler akışına sokması heyecan vericiydi. ‘Nocilla Rüyası’ndaki kısa bölümler, hikâye anlatımındaki ani duruşlar, yön değiştirmeler, zamanda ve mekânda yapılan sıçramalar, hikâyeleri sonlandırmamakta ya da kolay anlamalara izin vermeyişteki ısrar, punk’ın İspanya’daki en parlak günlerinin enerjisini hatırlatıyordu.
Mallo’nun ‘enine okumalar’ olarak adlandırdığı bir yazma biçimi bu ve ayrıca felsefi ikilemler ve gerçeklerin açık ifadeleriyle ilgili bilimsel tezlerinin, film düzenleme kılavuzlarının ve kentsel planlama teorilerinin parçalarını da içeriyor.
Bir alıntıyla sürdürüyorum: “Mallo, bir biliminsanının araçlarından ve bir şairin sezgilerinden yararlanarak kütüphaneler ve çöplükler, gerçek şehirler ve sanal gerçeklikler, görsel ve işitsel arşivler ile kişisel anılar gibi farklı yerlerden bulduğu malzemeleri düşünceler inşa etmek için kullanıyor.”
Mallo’yu bir anda kült bir yazar haline getiren ‘Nocilla Rüyası’, anaakım anlatılara alışkın okuyuculara belki çekici gelmeyebilir ama farklı ve düşündürücü bir roman olduğu su götürmez bir gerçek. Öncelikle roman yapısına yönelik ciddi bir itirazı barındırmasıyla dikkat çekici. Yazarın kendisinin de belirttiği üzere, resim, film veya müzik gibi diğer sanatların zaten belli bir doğallıkla yaptıklarını romana taşımış ve edebi olmak zorunda olmayan diğer türleri ve diğer disiplinleri bütünleştirmiş. İkinci önemli özelliği geç-postmodernizmin bazı ilkelerini iddia ya da icat etmesi; anlatı söyleminin parçalanması, metinlerarasılık, ironi, olaylar karşısında yorumların üstünlüğü ve nihayetinde düşük olanla (çöpler, hurdalıklar) yüksek olanı (şiiri) birleştirmesi. Biliminsanı kimliğiyle Mallo, ilk bakışta sıradan nesnelerin şiirsel olduğu bir dünya vizyonu sunuyor. Hurda metal yığınlarıyla dolu bir dünya bu.
Ama aynı zamanda göremeyeceğimiz bir dünya; bize sürekli bir dönüşüm imkânı olarak sunulan ve sanki başka bir kişiymişiz gibi etkileşime girmemizi sağlayan ve hatta doğrudan kendimiz başka bir kişiymiş gibi hissetmemizi sağlayan bir dünya. İnternet, iletişim hatları, havaalanları, sınırlar, var olmayan ülkeler; geçiş yerleri, yaşayabileceğiniz, ancak neredeyse hiç ev diyemeyeceğiniz yerler, son tahlilde çöller... Post önekini alan her şeyde olduğu gibi, zamanın bile tarihten bağımsız aktığı küresel bir dünya...
Bu tarz bir kitabın herkesin zevkine uygun olmadığının farkındayım. Başlangıçta içine girmekte zorlanabilirsiniz ama okudukça bu parçalı anlatı yavaş yavaş bütünlük kazanmaya ve ortaya çıkan bütünün kendisini oluşturan parçalardan daha büyük bir anlam ifade ettiğini kavramaya başlayacaksınız. Ama yine ortaya çıkan anlamın ne olduğunu kelimelere dökmek kolay değil!
İspanyo şair Pablo García Casado’nun sözleriyle bitiriyorum: “Mallo bu romanıyla dünyaya yeniden bakmaktan korkmayan, daha cüretkâr, zihni daha az kısıtlı bir okuyucuyu davet ediyor; yeni umutları olan bir okuyucu.”
NOCILLA RÜYASI
Agustín Fernández Mallo
Çeviren: Sena Akalın
Harfa Yayınları, 2021
200 sayfa, 32 TL.