Güncelleme Tarihi:
Geçtiğimiz hafta ilk defa düzenlenen Attilâ İlhan Ödülleri’ni kazanan adlara ödülleri teslim edilmeden önce büyük şairin hayatından bölümlerin yer aldığı bir kısa film gösterilmişti. İzlerken, belleğimde eski günlerin edebiyat matineleri canlandı!
50’li yıllar. Nereden baksanız 60 küsur yıl öncesi… Kitap fuarları yok! İmza günleri yok! Olanlar dönemin sanat galerilerinde düzenleniyordu. Hatırlıyorum; Cahit Irgat’ın ‘Ortalık’ adlı şiir kitabını Adalet Cimcoz’un Maya Galerisi’nde imzalatmıştım. Yazarların fotoğraflarını ‘belki’ görebilirdiniz. Televizyon bile yok! Sadece İTÜ’den deneme yayını yapılıyor… Sevdiğiniz yazarları, şairleri görebileceğiniz, onların eserlerini kendi seslerinden dinleyebileceğiniz tek etkinlik edebiyat matineleri idi!
Behçet Necatigil, ‘Edebiyat Matinesi’ adlı şiirinde, matinelere kendi kırılganlığıyla bakar; “Okudunuz, / Bittiğine memnun, / Anlamamış; / Bozuk paralar gibi düşer önümüze / Alkış.”
Matinelerin en bilinen mekânı Cağaloğlu’ndaki eski Halkevi Salonu’ydu. Kimi isimler tıklım tıklım salonlara konuşurdu. Bazen art arda olurdu matineler, bir bakardınız salon boşalır, yeni bir yıldızın sahneye çıkması koridorlarda beklenirdi.
Bir gün Sait Faik Abasıyanık, sahnede öyküsünü okurken, salonda bir hareketlilik olmaya, yer yer sesler duyulmaya başlandı. Salonu terk edenlerin sesleriydi bunlar. Özdemir Asaf, sahneye fırladı ve yüksek sesle uyardı: “Biliyor musunuz ki, hepimiz ondan geldik, onu dinlemeyenler bizi hiç dinlemesinler!”
O kadar kesin bir etki yaratmıştı ki, herkes yerine döndü! Diğer taraftan Özdemir Asaf da matinelerin ilgi gören adlarındandı. Tatlı bir telâffuzla ‘r’leri vurgulayarak şiirlerini okurdu… Sonraları Özdemir Asaf’la dost oldum. Sabahları erken saatte limon küfü peleriniyle gazeteye gelirdi. Öldükten sonra şiirlerini ben kitaplaştırmış, düzenlemiştim. Eşi Yıldız Moran’a vasiyeti, şiirlerini benim kitaplaştırmam yönündeydi…
Matinelerin gerçek yıldızı, tartışmasız Attilâ İlhan’dı.
Boynunda kaşkolu, çerçevesiz gözlüğü ile sahneye çıkıp yazdığı aşk şiirlerini okumaya başladı mı, gelenler gözlerini sahneye diker, çıt çıkarmadan öylece ona bakarlardı! Daha şiirini okumaya başlamadan önce şık giyimiyle okurları etkiler, sonra sahneye olan muazzam hâkimiyeti ve ustalıklı okuyuş tarzı ile herkesi büyülerdi. Sahneye çıkıp dinleyicilerini gördüğü anda hangi şiirlerini okuyacağını, onları nasıl etkileyeceğini hemen belirlerdi. Okurunun, dinleyicisinin duygularını etkilemeyi çok iyi bilirdi!
‘Sisler Bulvarı’ kitabının yayınlandığı zamandı. Çok okunan bu kitabından şiirleri seslendirdi mi, genç kızlar ve delikanlılar aşklarını adeta bu şiirlerde yaşarlardı. Gerçekten dışarıda herkes aşklarına bu şiirleri okuyordu.
Attilâ İlhan kendi matinesini sonlandırdığında özel bir final yapardı. Yine kendi şiirinden “Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git” dizesini bir kurşun gibi okur bitirirdi. Salon alkışla inlerdi. Seçtiği şiirlerin, şiir okuru kazanmada ne kadar etkili olduğunu gelenlerden öğrenirdim. Matineye gelenler, okunan şiirin, öykünün değeri kadar okuyanın da rolü olduğunu bilirlerdi. Attilâ İlhan başka bir çağın, başka bir zamanın yıldızıydı!