Güncelleme Tarihi:
‘Geçecek Zaman’, Mustafa Çevikdoğan’ın yeni öykü kitabı. Kendisini daha önce ‘Temiz Kâğıdı’ ile tanımıştık. Her yeni kitap yazar için farklı bir koyuluştur ve Çevikdoğan bunu cesaretle yerine getiriyor. Yazarlık kadar okurluğun da ‘kısaldığı’ bir zamanda, upuzun öyküler yazarak, adeta hem kendisini hem okuru hem de edebiyat dünyasını sınıyor. Edebiyat dünyası demişken, ‘Geçecek Zaman’ tam da bununla, edebiyat dünyası ile dolu bir kitap. Yazının tam ortasında duran bir yazarın edebiyata yeni taklalar attırıp, yeni hamleler yapmaya girişmesi. Metinlerarasılık diyerek Çevikdoğan’ın tercihini daraltmak istemem ama bu kitap, edebiyatı gerçekten sevip benimseyenlerin harcı. Kapağına kolaylıkla konduruluvermiş intibaı yaratan bulmaca görseline takılmasın okur. Bulmaca asıl dipte. Yazının görünmeyen yüzünde.
Zamanın ‘geçecek’ olmasına yapılan vurgu şimdiden çıkış iştiyakı da taşır. Bu sebepten, öykünün geçmişle kurduğu iletişim saplantılı değil bugünün yaşamıyla çevrilidir. Toplam altı öyküden oluşan ‘Geçecek Zaman’, okura daha çok bugünle sıkı sıkıya irtibatlı bir gelecek vizyonu çizer. Kendi oyununu kurarken ustaca okuru bu oyuna ortak eder. Eğer öyle olmasaydı, ‘Sizin Zamanınızda’ öyküsünde olduğu gibi, 1966’da Rize’de bir öğretmenin üzerine tarih attığı Abdülhak Şinasi’nin kitabı sıza sıza Beyoğlu’nda can bulmazdı. Eskiye takılıp kalmak, ‘biz hiç iki nokta arasında gezemedik, bir noktadan diğerine gittik sadece’ deyip durmak değil bu. Geçmişi şimdi yaşar kılmak.
Ama geçmiş, zor, netameli, bulanık ve bir o kadar da kaypak bir meseledir. Yazar, oyunbazlığı ile onu aşar. Diyeceğim, ‘Geçecek Zaman’, bizim karşımıza oldukça oyunbaz bir yazarı çıkarıyor. Şimdi nice meraklı ‘Size Güzelliği Getireceğim’ öyküsündeki bulmaca şifrelerini çözmekle vakit geçirecektir. Öyküyü açmak için bir buluştur şüphesiz bu. Çevikdoğan da uzun öykülerini canlı tutmak, okunur kılmak için girişmiş gözüküyor buna. Okutmak yazarın başarısıdır sonuçta.
Doğrudan ve dolaylı pek çok edebiyat içi gönderme var ‘Geçecek Zaman’da. Bir şimdiki edebiyat ortamı eleştirisi gibi de okunabilecek ‘Sihirli Parmaklar Korosu’, Servet-i Fünuncuların edebiyat köyü projesini hatırlattığı gibi Nahid Sırrı’nın bazı öykülerini, Tanpınar’ın kimi değinilerini de çağrıştırır. Gününden kaçışa, ütopyaya her zaman rastlanır. ‘Sihirli Parmaklar’, yazarın bize biraz da içten uyarısıdır. Yazarlara iğneyi ilkin kendilerine batırmaya çağırışıdır. ‘Oranın Şarkıları Gibi’de ise taşra, taşradaki akademik hayat eleştirilir. İnsanı yutan, yeteneği, yaratıcılığı öldüren bir döngüdür bu. Öykü, böyle, olayla ilgilenirken, olgusal olanı da imler.
Ve bir yönü daha var kitabın. Canlı ve gerçekçi bir şehir sesiyle dolu olması. Mekân ile zaman arasında kurulan ilişkinin sahihliği, okuru öykünün merkezine çekmeye yetiyor. ‘Çalak adımlar’, ‘yel yeperek ardına düşmek’ gibi yeni söyleyişleri de anmadan geçmeyelim...