Güncelleme Tarihi:
1900’lerde iki yazar; Anais Nin ve Henry Miller...
Biri; adı Henry olan New York’ta doğmuş, diğeri Anais İspanyol, Küba ve Danimarka kökenli bir Fransız... Bugün yazdığım bu kitap, işte bu iki yazarın uzun hayatları boyunca, her türlü engele rağmen hayatta kalmış dostlukları ve edebi aşklarının mahrem kayıtlarından oluşuyor.
Her şey 1932’nin bir kış gününde, Anais Nin’in, ‘gangster yazar’ lakaplı Henry Miller ile tanıştırılmasıyla başlıyor.
Yer Paris... Yazarların gizemli mabedi Paris...
Oysa ne kadar da uyumsuzlar. Ortak noktaları kelimelere aşkları... İnatçı, entelektüel bir alışveriş...
Aslında aralarındaki ‘şey’i unutulmaz yapan Anais Nin’in cümlelerinde saklı: “Beni yıkılmaz yapan şey, Henry’yi yıkılmaz yapanla aynı. İkimizin de özünde bir yazar yazıyor, bir insan değil...”
İthaki Yayınları tarafından basılan ‘Edebi Bir Tutku: Anais Nin ve Henry Miller’ın Mektupları/ 1932-1953’ü yayına hazırlayan Gunther Stuhlmann’dan da bahsetmek gerekir bu noktada. Stuhlmann, uzun yıllar editörlük ve edebiyat ajanlığı yapmış. Henry Miller’ın ‘Letters to Anais Nin’ kitabının ve yedi ciltlik ‘The Diary of Anais Nin’ kitaplarının editörlüğünü üstlenmiş bir isim.
Birbirlerine sürekli mektup yazan bu ikili, sadece aşktan bahsetmiyor. Aslında en çok edebiyat konuşuyorlar. Yazdıkları ve başkalarının yazdıkları hakkında. Proust hakkında, Dostoyevski hakkında, Joyce hakkında...Anais Nin kocasının finansal desteğine tamamen muhtaç bir kadın. Henry Miller’ın davasını destekliyor, ona elinden geldiğince para desteği yapıyor, kitaplar, ufak armağanlar, yemekler ve sinema biletleri almaya başlıyor. Öyle ki Miller, aile ve arkadaşlarından bazıları tarafından ‘fırsatçı ve otlakçı’ biri olarak, kolay etkilenen ve bağış yapmayı bırakamayan birine yapışmış ‘serseri’ olarak görülüyordu.
Henry de evli. Karısının adı June...
Yani bildiğiniz meşhur Henry ve June işte!
Şöyle anlatıyor Anais: Henry ve June’a ilk kez büyük miktarda para verdiğimde, June’un Paris’teki son ikâmeti sırasında, Kasım 1932’de, Henry ile June’un parçalanmakta olan evliliklerinin son perdesi oynanıyordu. Hepsini bir gecede içmeye harcadılar, duygularım incinmişti ama anlayışım disiplinliydi. Onlara, vermek istediğim için vermiştim. Bunu yaparak onlara özgürlük bahşettim. Aksi halde veriyor değil, alıyor olurdum. Sonra da sevgimi verdim. Henry sevgimi iyiye kullandı, güzelce faydalandı, ondan kitaplar yarattı...
Anais, June ile tanıştığında ondan etkileniyor. Ona, hayatında tanıştığı en güzel kadına anlaşılmaz bir şekilde vuruluyor. June’un Paris’te kaldığı dört kısa haftada, iki kadın tuhaf ve kafa karıştırıcı bir flörtleşme yaşıyor. Sonra cinsel doğasının bir özetini çıkarıyor Anais:
“Erkek rolünü üstlenmek beni incitti, çünkü son derece kadınsıyım. Çeşitli taliplerin tutkusuyla tatmin olmak, onların beni sevmesine izin vermek daha kadınsı olurdu ama kendi seçimlerimi yapmakta ısrar ettim. Bu da benden zayıf erkekler doğurdu. (...) Maskülence kendi hayatımı yönetmenin zevkini June’a kur yaparak keşfettim. Ama vücudum ölecek çünkü nefsi, canlı bir vücudum var ve kadınlar arasındaki aşk, hayattan yoksun.”
Bu kitapta, ikilinin ilişkilerinin en önemli yirmi yılından seçilmiş iki yüz elli mektup var. Sansürlenmemiş kelimeler, içten, kültürlü bir tutkunun izlerini taşıyan satırlar...
Bu kitap; sizi edebi bir taşkınlığa şahitlik etmeye çağırıyor. Kaçırmayın...
EDEBİ BİR TUTKU
Henry Miller, Anais Nin
Derleyen: Gunther Stuhlmann
Çeviren: Yağız Ali Diri
İthaki Yayınları, 2016
644 sayfa, 35 TL.