Güncelleme Tarihi:
Bir annenin çocuğunu sevmesinden daha doğal bir şey yok şüphesiz. Peki, çocuğunuzu seviyor olmanız, onun istediği her şeyi yapmanız anlamına mı gelir? Çocuğunuzun her istediğini almak, bir sorunla karşılaştığı herhangi bir anda derhal yardımına koşmak, karar vermesi gereken durumlarda onun yerine karar vererek ona yardımcı olmak...
Şimdi bir soru daha, yapılan tüm bu ve benzeri şeyler aslında çocuğunuza zarar veriyor olabilir mi? Eğer bir evlat sahibiyseniz ve yazının bu kısmını okuduysanız tüylerinizin diken diken olduğunu öngörmek zor değil. Ve fakat sevmek dediğimiz şey her ne kadar masum ve koşulsuz bir eylem olsa da siz farkında olmadan en sevdiğinize zarar veren bir şeye de dönüşemez mi?
İstanbul’da sıradan bir devlet okulunda öğretmenlik yaparken sosyal medya hesabı üzerinden paylaştığı fotoğraflarla hayatımıza girdi Ahmet Naç. Ezber bozan bir eğitimciydi. Öğretmenlik yaptığı sınıfı, velileriyle beraber imece usulü çalışarak bambaşka bir yere dönüştürmüştü. Bu yeni sınıf, öğrencilerinin yaratıcılığını körükleyen, kendine güvenlerini artıran ve üzerinde söz hakkı sahibi oldukları bir sınıftı. Naç’ın okul yönetiminden izin alarak ve Manchester Salford Üniversitesi’nin araştırmalarını inceleyerek öğrencileriyle baştan yarattığı bu sınıf, o dönemde çok ses getirdi. Alışılmış öğretmen-öğrenci ve evlat-ebeveyn ilişkisinin üzerini çizip yepyeni bir şey söyleyen bu sese herkes kulak verdi. Bu ses en basit haliyle diyordu ki, ‘Ona balık vermeyin, balık tutmayı öğretin’.
Naç, ‘Gölge’ kitabının ardından yine Doğan Kitap etiketiyle yayımlanan ‘Beni Bu Kadar Sevme Anne’ ile tüm anne-babalara, öğretmenlere, eğitmenlere ve çocuğunu doğru şekilde yetiştirmek isteyen herkese bir başucu kitabı hediye ediyor. Sadece eğitim dünyasını eleştirmekle kalmayıp, yerleşik aile ve birey kavramlarını da eleştirisine dahil eden Naç’ın en büyük derdi çocuğun eğitim sürecinde sadece sevginin yeterli olmadığının farkına vardırmak. Burada belki sevgi dediğimiz şeyin ne olduğunu da sorgulamak gerek. Misal “Çocuğunuz her ağladığında teselli etmeyin” diyor Naç çünkü bu, o anı kurtarmaktan öteye geçmez. Bunun yerine ona mutsuzluktan çıkacak yolu gösterin, onu konuşturun ve kendi yolunu kendisinin bulması için destekleyin. Çocuğunuzun yanlış yaptığını görüyor musunuz? Yine de müdahale etmeyin... Etmeyin ki doğrusunu o yanlışı yaparak öğrensin, bu onun kendi tecrübesi olsun.
Naç, ismi de en az içeriği kadar çarpıcı olan kitabı ‘Beni Bu Kadar Sevme Anne’de yedi aylık hamile Bahar ve bu süreçte onunla uzun uzun sohbetler eden Mustafa’nın hikâyesini anlatırken, hepimize sesleniyor aslında. Bir çocuğun özgüvenini kazanmasında en önemli şey; kendi sorunları ile kendisinin yüzleşip bunların üstesinden yine kendisinin gelmesi. Kitaptan bir örnek vermek gerekirse bu belki bir kitap satın almayı istemek kadar basit bir şey olabilir. Bu durumda biriktirdiği parası eksik dahi olsa o parayı siz tamamlamayın, bırakın biraz daha sabretsin ve parasını tamamlasın ya da yerine başka bir kitap seçsin.
Bahanelere sığınmadan; gerekli ve yeterli sorumluluğu üstlenerek sorunları kendisi çözmeyi başaran çocuklar, geleceğin kendine güvenli, başarısızlıkları ve mutsuzlukları için etrafını suçlamayan bireyleri olarak yetişiyor. Kitap kapağından alıntıyla; “Çocuğunuzun yürümesi için yüzlerce kez düşmesine izin verin”. Zira sevmek dediğimiz şey aslında tam da bunu gerektiriyor. Ona kendini besleyip yetiştirmesi için alan yaratmayı... İşin ucunda dizinin kanaması da olsa, günün sonunda o yaralardan ders çıkarıp güçlenen yine o olacak ne de olsa.
192 sayfa, 22 TL