Güncelleme Tarihi:
Sabancı Vakfı ev sahipliğinde gerçekleştirilen bu etkinlik sayesinde bir araya geliyoruz. Öncelikle bu süreç nasıl gelişti?
Aslında yakın dostum Mike Downey sayesinde oldu diyebilirim. Downey benimle iletişime geçip, böyle bir kısa film platformu olduğundan bahsetti ve dört günlük bu etkinliğe katılır mısın diye sordu. İstanbul’u zaten çok seviyordum ve bu İstanbul’la tekrar bir araya gelmek için de iyi bir sebepti.
Genç sinemacılara alan açan bir yarışmadan bahsediyoruz aynı zamanda. Kısa Film Uzun Etki hakkında genel bir değerlendirme yapmanızı istesem ne söylersiniz?
Yarışmanın değerlendirme aşamasında pek çok filmi görme imkânım oldu. Bu süreçte ilk merak ettiğim şey yarışmaya başvuranların hepsinin sinema okuyup okumadıklarıydı ve yarısından çoğunun aslında bu konuda eğitim almadıklarını öğrendim, sinemaya gönül vermiş herkese kapılarını açıyor olması çok kıymetli. Temanın çocuk işçiler olması ve katılımcıların bu durumu birbirinden farklı olarak nasıl değerlendirdiklerini görmek de oldukça ilginçti. Ortalama bir gelir düzeyine sahip katılımcılar da vardı, kendisi de çocuk işçi olarak çalışmış olanlar da. Bunları bir arada görmek işin en heyecan verici yanıydı diyebilirim.
Peki, bu organizasyona katılırken aklınızda herhangi bir düşünce var mıydı?
Buraya gelmeden evvel, bunun bir kısa film festivali olduğunu biliyordum. Fakat buna iyi anlamda şaşırmıştım diyebilirim. Kısa filmler büyük bir organizasyonun parçası olacaktı, Antonio Saura, jüride olmasa da Mike Downey, ülkenizden önemli isimlerin bu sayede bir araya gelmesi şaşırtıcıydı.
Bu seneki yarışmanın teması 'çocuk işçiler'di. Sadece az gelişmiş ülkeler için değil tüm dünyada hâlâ en geçerli sorunlardan birisi bu.
Dediğiniz gibi sadece Türkiye ya da Romanya’da değil dünyada oldukça önemli bir sorun bu. Romanya sokaklarında çok fazla evsiz var, bunlar sadece çingeneler değil, fakir insanlar ve istismara uğrayan çocuklar. Pek çok çocuğun dilendirilmek için uzuvları kesiliyor ya da çocuklar sırf hırsızlık yapması için eğitiliyor. Özellikle böyle ülkelerde bu konuda özel programlar olması gerektiğini ve politikacıların bu konuda daha duyarlı olması gerektiğini düşünüyorum. Batılı ülkelerde biraz daha fazla belki ama Romanya hatta Türkiye gibi ülkelerde bu konuda çok az şey yapıldığını düşünüyorum.
Yakın dönem Rumen sineması, sinemasal anlamda son yılların şüphesiz en önemli olaylarından. Şiddet, realizm, çarpıcı diyaloglar ve soğuk mizahla örülü kendine has atmosferiyle ilgi çeken türün önemli yönetmenlerinden birsiniz. Bu gelişmeyi ülkenin yakın tarihi ile bağdaştırmak çok kolay elbette, ama siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bunun son yıllarda festivallerdeki görünürlüğünün artmasıyla da ilgisi var elbette ama son 15 hatta 20 yıl öncesine dek, Romanya sinemasının çağının gerisinde olduğunu söylemek mümkündü. Bahsettiğimiz ivmeyi kazanmasının 2000’lerin başında başladığını söyleyebilirim. Bu dönemde Romanya’da sinemasal anlamda bir devrim oldu diyebiliriz. Metaforlardan arınmış, çok daha doğal bir yöne doğru evrilmeye başladı. Bundan önce özellikle okullarda verilen eğitim geleneksel Rusya sinemasının etkisindeydi ve bu alanda eğitim alıyorsanız bu tür işler yapmaya zorlanıyordunuz. Cristi Puiu ile birlikte 1998 senesinde mezun olduk. Sonrasında Cristi İsviçre’ye gitmişti, bilhassa Fransız Yeni Dalgası’na hayranlık beslemekteydi. İçinde bulunduğumuz maddi koşulları da hesaba kattığımızda bir şey üretme yönünde İtalyan gerçekçiliğinin bir anahtar olabileceğini düşündük. Çünkü problemimiz nasıl bir şey üreteceğimizden ziyade finansal bir sorundu. Romanya’da düşük bütçeli bir şey yapıp da üzerine para kazanmanız neredeyse imkânsızdır. İyi oyuncularla iyi diyalogları olan, sade ve basit bir şeyler yapmak amacındaydık. Çünkü bunun çok daha doğru olduğunu düşünüyorduk. O dönem için bunun çok kolay olmadığını söyleyebilirim, şimdi daha farklı bir durum söz konusu tabi. Öte yandan tüm bunlara rağmen film yapıyor olmanın kesinlikle törapatik bir yanı olduğunu düşünüyorum. Ancak olabildiğince gerçek olması koşuluyla.
Rumen Yeni Dalgası’nı siz tanımlayacak olsanız nasıl tanımlardınız?
Sanırım buna verebileceğim en doğru cevap “dürüst” olacaktır. Bu bir açıdan çok kolay bir şey, diğer yandan oldukça güç. Bu noktada eklemek istediğim bir şey daha var, Rumen Yeni Dalgası içinde artık yeni bir dönemin açılması gerektiği görüşündeyim. Bu diğer sinemacılarla kendi aramızda da konuştuğumuz bir durum. Yaklaşık 20 yıllık bir süreçten bahsediyoruz ve artık bir şeylerin sinemasal anlamda farklılaşması gerektiği noktasında hemfikiriz sanırım. Fakat bunun nasıl bir değişiklik olması gerektiğini doğrudan söyleyemiyorum, ama bu noktada yeni bir döneme geçiş yapılması gerektiği kanaatindeyim.
'Çocuk Pozu'ndan bir kare.
'Çocuk Pozu' ile Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’yı kucakladınız, Ana, Mon Amour ise Rumen Yeni Dalgası’na kalıcı bir hediye gibiydi. Sizce iyi bir film izleyicisinde nasıl bir his-etki yaratmalı?
Bana göre bir filmin iyi olması zaman içerisinde duygusal açıdan izleyici üzerindeki etkisinin nasıl olmaya devam ettiği ile alakalı. Çünkü filmler asla yaşlanmaz aslında, her zaman çağdaştırlar. Filmin sende nasıl bir iz bıraktığı ve yıllar sonra dahi sana nasıl hissettirdiği, bunun en önemli şey olduğunu düşünüyorum.
Filmlerinizde karşımıza çıkan karakterler genelde parçalanmış, kırılmış insanlar.
Sanırım bunun nedeni böyle insanları daha ilginç buluyor olmam. Çok güzel bir kadına baktığınızda da bundan fazlasını, gözlerinden yansıyan şeyin ne olduğunu daha çok önemsiyorum. Çünkü az önce bahsettiğim filmden geriye kalan şey bu aslında. Bu yüzden filme başlamadan evvel oyuncularla karakteri üzerine uzun uzun konuşmayı ve karaktere dair nasıl hissettiğimi anlatmayı tercih ediyorum.
'Ana, Mon Amour'dan bir kare
Sinemanız ilhamını nereden alıyor?
Bu değişiyor. Başlarda bir şeyleri gözlemlemeyi, bir şeylere bakmayı, incelemeyi ve etkilenmeyi tercih ediyordum. Şimdilerde biraz daha kendime yönelmiş durumdayım. Benimle alakalı, benim içimden gelen dürüstçe söyleyebileceğim ne var, belki deneyimlerimle alakalı belki düşüncelerimle bunun üzerine yoğunlaşıyorum. Hayal ederek ve zihin dünyanda kurgulayarak da bir şeyler yapabilirsin bu da sinemadır fakat ben daha içeriden gelen ve daha gerçekle alakalı şeyleri tercih ediyorum.
Bu biraz kişisel bir soru olacak ama filmlerinizden dolayı da merak ediyorum, karamsar bir insan mısınız?
Karamsar bir doğam var aslına bakarsanız (gülüyor). Fakat bu konuda kendimle mücadele etmeye çalışıyorum.
YÖNETMEN OLABİLMEK İÇİN ÖNCE HİSSETMEK GEREKİR
Bu genç yönetmenleri bir araya getiren bir yarışmaydı siz de genç ve 'başarılı' bir yönetmen olarak genç sinemacılara ne tavsiyede bulunursunuz?
Kendi deneyimimi düşünecek olursam, sinemacı olmaya ilk karar verdiğimde pek çok insan bana “Bunu yapma” demişti. İlk söyleyeceğim böyle şeylere kulak asmamaları. İkinci söyleyeceğim ise bu dünyanın dışarıdan göründüğü gibi toz pembe olmadığı, dolayısıyla buna hazırlıklı olmaları. Yönetmen olabilmek için önce hissetmeniz gerekir. Üçüncü sorun finansal meseleler olacaktır. Bugünlerde artık film okulundan mezun olmamış pek çok yönetmen var, bu bir gereklilik değil. Fakat bu konuda en önemli şey diğer her şeyde de olduğu gibi bu konuda güçlü bir arzunuzun olması şüphesiz.
Türkiye sinemasını takip ediyor musunuz ya da bildiğiniz filmler, yönetmenler var mı?
Elbette, yeni dönem Türkiye sinemasını oldukça yakından takip ediyorum ve pek çok başarılı yönetmen ve film olduğunu düşünüyorum. Albüm filminin yardımcı yapımcılığını da üstlenmiştim ve çok güzel bir filmdi. Çok iyi pek çok yönetmeniniz var, isimleri hatırlamak benim için güç, ama çağdaş isimlerin hemen hepsini ilgiyle takip ettiğimi söyleyebilirim. Bu anlamda Türkiye sinemasının da güçlü olduğunu düşünüyorum.
Son olarak, yakın gelecekte bir projeniz var mı?
Açıkçası bilmiyorum. Şu ara bir projem yok, daha ziyade zamanımı değerlendiriyorum diyebilirim. Bir şey yapacaksam bunu neden yapıyor olduğumun cevabını kendime de verebiliyor olmam gerekiyor. O yüzden şimdilik böyle bir his yakaladığımı söyleyemeyeceğim. Aynı zamanda bir yapım şirketim de var ve bu sene biraz buna odaklanmayı düşünüyorum aslına bakarsanız. Bulgaristan ile birlikte belgesel tarzı bir şey yapma ihtimalimiz var, birkaç yönetmen arkadaşımla beraber buna odaklanmış durumdayız denebilir. Ve film çekmek konusunda da bir gün bir fikir kendiliğinden gelecektir zaten, ama henüz bir cevabım yok.