Güncelleme Tarihi:
Stephen King, kitapları en çok satan yazarlar arasında yer alıyor. Fakat edebiyet eleştirmenlerinden pek saygı görmüyor. ‘King bu tavrı hak ediyor mu?’ Bu soru yıllardan beri soruldu. Sattığı kitap sayısı, film anlaşmaları, ticari başarısı bu tartışmayı hep canlı tuttu. Hâlâ tartışılsa da 1970’lerde hayatımıza giren Stephen King yarım asrı aşan süre içinde bir şekilde bütün insanların hayatına dokundu. Halihazırda Guiness Rekorlar Kitabı’na göre Stephen King yaşayan yazarlar içinde kitapları en çok sinemaya aktarılan yazar. Onu hiç okumayanlar bile bir filmde, bir dizide yarattığı ‘bir evrenle’ karşılaşmıştır.
King’in en büyük alametifarikası öykülerinde kendine has bir dünyayı yaratması. Bu dünyalarda ‘iyiler’ ile ‘kötüler’ karşı karşıya gelir. Bunu bir tür düelloya benzetebiliriz. Genellikle bu düellonun geçtiği mekan ABD’nin dünyadan kopuk, kapalı bir kasabasıdır. Tüm dünyanın kaderi bu küçük yerde çizilecektir. Stephen King, oğlu Owen King ile yazdığı ‘Uyuyan Güzeller’ kitabında da benzer bir yol izliyor. Bu sefer seçilen yer Dooling kasabası. Birçok kitabında olduğu gibi doğaüstü olaylar yine başrolde!
‘Uyuyan Güzeller’de ‘Mahşer’ ve ‘Kubbe Altında’ romanlarında olduğu gibi bir karakter yoğunluğu var. Kitabın başında aralarında bir tilkinin de bulunduğu 70’in üzerinde karakter okuyucuya tanıtılıyor.
Okurları King için ‘sürecin yani anlatılan hikâyenin ‘son’dan daha önemli olduğunu bilir. King ve oğlu, ‘Uyuyan Güzeller’de bu düsturu devam ettiriyor. Tipik King kitapları gibi öykü ağır bir şekilde başlıyor. King ailesi, okuyucuyu Dooling sokaklarında dolambaçlı bir geziye çıkarıyor. Karakterlerin birbiriyle etkileşimi, geçmişleri zaman zaman hikâyenin önüne geçiyor. Farklı karakterlerin gözünden yaşadıklarını gördükçe genel fotoğrafa daha çok hakim oluyorsunuz. Yavaş başlayan öykü daha sora tempo kazanıyor. Doğru ile yanlışın, iyiyle kötünün iç içe geçtiği bir dünyayı göz önüne seriyor. Aile krizlerine, bilinmezin verdiği korkuların olduğu bu dünyada cinsiyete dayalı şiddet ön plana çıkıyor. Baba-oğulun bu yazdığı kitap kadınların yaptığı fedekârlığının altını çiziyor. Doğanın gazabı da bir şekilde denkleme giriyor.
King kitaplarında mesaj genellikle dolaylı olarak verilir. Oğluyla yazdığı bu kitapta ise bunun tersi olduğunu söyleyebiliriz. Karakterler, iyiyi, kötüyü anlatmaya çalışıyor. Cinsiyet ayrımcılığı üzerine didaktik diyaloglar göze batıyor. ABD Başkanı Donald Trump’a da bu konuda gönderme bulunduğunun altını çizelim.
HUZURLU UYKU
‘Uyuyan Güzeller’in öyküsü, ‘Evie’ isimli kadim yaratığın dünyaya gelip bir kadına kötü davranan iki uyuşturucu satıcısını vahşice öldürülmesiyle başlıyor. Ardından tüm dünyadaki kadınlar uykuya daldıkları anda bir tür kozanın içine hapsolurlar ve uyanamazlar. Kadınları uyandırmaya ve kozayı açmaya çalışmak ise korkunç sonuçlara yol açar. Bu durumda kadınlar vahşi bir yaratık olarak kalkmakta ve ölümcül bir tehdit haline gelir. Kadınların bu hastalığına Walt Disney’in ‘Uyuyan Güzel’ yorumundaki prensesin adından esinlenerek ‘Aurora’ ismi verilir. Kahve ve uyuşturucuyla uykuya direnmeye çalışan kadınlar teker teker hastalığa teslim olurken erkeklerin dünyasında ise şiddetin dozu yükselir. Bu arada kadınlar başka bir boyutta uyum, dayanışma ve huzur içinde kendi dünyalarını kurmaktadır. Evie’nin Aurora’dan etkilenmediğinin duyulmasıyla fikir ayrılıkları başlar. Eşlerinin, kızlarının, annelerinin geri dönmesi için kimi Evie’yi öldürmek kimiyse onu korumak ister. İnsanlığın kaderi Dooling kasabasında Evie’nin bulunduğu kadınlar cezaevinde çizilecektir...
Stephen King külliyatında kötülerin gazabına uğrayan kurbanların intikamının alınması alışıldık bir durum. ‘Uyuyan Güzeller’de de bu gelenek bozulmuyor. Bir başyapıt olmasa da ‘Uyuyan Güzeller’ hayal kırıklığı yaratmayan bir King kitabı.
AİLE BOYU YAZARLAR
Stephen King’in yazar olmaya çalışan babası, onu 2 yaşında terk etti. Babasının yerine kitapları koydu. O da yazar olmaya çalışırken hademelik yaptı, çamaşırhanede bile çalıştı. Hatta para kazanmak için kanını bile sattı. Üniversitede tanıştığı Tabitha ile evlendi. 23 yaşında mezun olduktan sonra ilk çocuğu Naomi doğdu. Kızının ardından Joseph Hillstrom ve Owen adını verdiği iki oğlu oldu. 1970’lerde art arda gelen başarılı kitaplarla King istediği başarıya kavuştu. Bunu alkol sarmalında günler izledi; ‘Şeffaf’, ‘Kujo’ gibi çok ses getiren bazı romanlarını nasıl yazdığını hatırlamadığını daha sonra itiraf etti! Ailesi sayesinde bu günleri atlattı.
Peki Stephen King nasıl bir babaydı? Kitapları okumak kadar dinlemeyi de seven King, çocukları Naomi, Joseph ve Owen’a okuyup kaydetmeleri için bir kitap ve kaset verirdi. Çocuklar büyüdüklerinde de babalarına kaset haline getirilmiş kitapları vermeye devam etti.
Büyünce Naomi dışında, ailenin bireyleri yazarlık mesleğini seçti. Joseph, henüz küçük bir çocukken yazmayı tutkuya dönüştürdü. En büyük korkusuysa babasının gölgesi altında kalmaktı. Bu yüzden yıllar boyunca Joe Hill mahlasını kullandı. 2007 yılında The New York Times’ın ‘çok satanlar’ listesine yerleştikten sonra gerçek ismini açıkladı. Babasıyla arasındaki bağ bilinse de ‘King’ soyadını kullanmıyor.
Owen King ise babasının soyadından rahatsız olmadı. ‘Uyuyan Güzeller’ romanı fikri Owen’dan çıktı. Babasına bunu söylediğinde, “Güzelmiş ama bunu ben yazmam. Sen yaz” cevabını aldı. Bunun üzerine Owen King yeni bir öneri sundu: “Bu kitabı beraber yazalım mı?”
Stephen King, bu öneriye olumlu yanıt verdi. Owen, romanın belli bir bölümünü yazıp babasına gönderdi ve bölüm boşluklarını Stephen King doldurdu.