Güncelleme Tarihi:
‘Öncü Kadınlar’, İngilizcede ‘Sally Heathcote: Suffragette’ adıyla yayımlandı. Süfrajet (Suffragette), bugün ağırlıklı olarak kadınların oy kullanma hakkını savunan kişi anlamında kullanılıyor. Kelimenin Latince kökeni ‘suffragium’ ise oy vermek anlamına geliyor.
Grafik romanda olaylar, 1906 yazında başlıyor. Britanya’nın dört bir yanında kadınlar, oy kullanma hakkını elde etmek için kampanyalar düzenlemeye başlamıştır. Mücadeleleri sadece yönetimi elinde bulunduran erkeklere karşı değil, kadının yerinin evi olduğuna inanan hemcinslerine ve toplumsal cinsiyetin katı kurallarına karşıdır. Üzerinde ‘Kadınlara Oy Hakkı’ yazan pankartlarla, bir erkekler kulübünden farkı olmayan seçim toplantılarını basmak, o tarihte kullandıkları en etkili yöntemdir. Pankart açanlar, cezaevinde birkaç geceyi garantilemektedir.
Kitabın kurgu kahramanı Sally Heathcote, o sırada kadın hareketinin liderlerinden Emmeline Pankhurst’un evinde hizmetçi olarak çalışmaktadır. Sally her ne kadar kurgu bir karakter olsa da çevresindeki isimlerin ve olayların tamamı gerçek. Zaferle sonuçlanacak bir dava, genç kadının etrafında şekillenmektedir. O da kısa sürede iş önlüğünü bir kenara bırakır ve mücadelenin içinde ön saflarda yer almaya başlar. Önünde polis şiddeti, tutuklanmalar, açlık grevleri ile dolu günler vardır.
Barışçıl propaganda ve dilekçe yazmak gibi yöntemler çoktan yetersizliğini kanıtlamış, eylemci kadınlar dikkat çekebilmek için yaşam hakkını ihlal etmeyecek fiziki eylemlere başvurmaya başlamıştır.
Mary Talbot’ın yazdığı, Bryan Talbot’ın resimlediği ‘Öncü Kadınlar’, tarihi ete kemiğe büründüren bir sadakat, aşk ve cesaret hikâyesi. Olaylar İngiltere’de geçiyor diye aklınıza çay partilerinde buluşup nazik mücadele planları yapan zarif leydiler gelmesin. Aralarında Emmeline Pankhurst, Christabel Pankhurst, Emily Davison, Emmeline Pethick-Lawrence gibi tarihe geçmiş isimlerin bulunduğu bu kadınlar, gerektiğinde hayatlarını riske atmaktan çekinmemiş aktivistlerdi. 1910’da sözüm ona kadın haklarını genişletecek olan yasa tasarısının düşmesinden sonra vitrinleri taşa tutmuş, yangın çıkarmış, kamusal binalara bombalı saldırılar düzenlemişlerdi. 1913’te Emily Davison protesto amacıyla kendini, Kral V. George’un atının önüne atmış ve birkaç gün sonra da ölmüştü. Tutuklanıp cezaevine girdiklerinde siyasi suçluların kaldığı koğuşlarda kalabilmek için açlık grevleri yapmışlardı. Açlık grevi yapanlar, acı verici yöntemlerle zorla beslenmişlerdi.
‘Öncü Kadınlar’ı okurken bolca cinsiyetçi hatta kadın düşmanı argümana şahit olacaksınız ve ne yazık ki büyük bölümü Türkiyeli okur için tarihin tozlu sayfalarında kalmış uzak fikirler, sözler olmayacak. Mary Talbot, tüm erkeklerin kadın düşmanı olmadığının altını çizmek, hikâyeyi yumuşatmak için ‘olumlu’ erkek karakterler de eklemiş. Sally ile eşit bir ilişki kurmayı tercih eden sevgilisi Paul gibi...
Kitabı takip etmek yer yer güç olabiliyor çünkü çok fazla isim var ve bu isimlerle eşleşen yüzler birbirine çok benziyor. Sadece Sally’yi özellikle kızıl saçlarıyla öne çıkarıldığından diğerlerinden rahatlıkla ayırt edebiliyorsunuz. ‘Öncü Kadınlar’ı okumam ile ‘Genç Karl Marx’ı izlemem yakın zamanlara denk geldi. İkisinin de özellikle gençlere kadın hareketi ile komünist işçi hareketini görsellikten faydalanarak anlatmanın iyi birer yolu olduğunu düşündüm.
ÖNCÃœ KADINLARÂ
Mary&Bryan Talbot
Çev.: Damla Kellecioğlu
Desen Yayınları, 2017
192 sayfa, 39 TL.