Güncelleme Tarihi:
“Dünle beraber...” Bugün onu yeni sözcüklere, yeni kitaplara, yeni yazarlara, şairlere diyerek uğurluyoruz. Yenisine ise “dünle beraber gitti cancağzım/ne kadar söz varsa düne ait/ şimdi yeni şeyler söylemek lazım” dizeleriyle hoş geldin diyoruz.
Yeni sözler, kitaplar üstüne ne kadar yazsan yine de zaman mahluku diye bir şey var, sanki gayya kuyusu, anında eskiyor, o arada başka yeniler de geçip gitmiş oluyor. Hangisi daha hızlı bilemem, ses mi, ışık mı, zaman mı yoksa söz mü? Söz uçar... Ses, ışık ve zaman için de siz bir şeyler deyin!
Dün gitti ama onunla beraber gitmeyenler de var. Geçen hafta yılın kitapları listesini gördünüz burada, onlara değinmeyeceğim, çünkü bazılarını yazdım, bazılarına ben de oy verdim. Bu hafta yetişemediklerimi, sevdiklerimi hiç olmazsa birkaç cümleyle olsun anmak için yazıyorum. Az yazan candan... Diyelim!
Lokman Kurucu’nun yönetimindeki Klaros, Kaos Çocuk Parkı, Grunge Serisi ve Dip, yıl içinde şiir ve şiir eleştirisi konusunda çok kitap yayımladı. Klaros’tan görebildiklerim ve okuyabildiklerim arasında bende iz bırakanlar şunlar oldu:
- Bekir Dadır’dan ‘Bana Yeni Bir Hayret’. Dadır’ın ‘Çöl Bahçıvanı’ ile verdiği müjdeyi, şaşkınlığın sevinciyle büyüten bir ikinci kitap. Eski, yeni söyleyişler ve buluşmaların yoğun lezzetiyle okutuyor kendini.
- Lokman Kurucu, ‘Ne Güzel Suçtur Öfke’ ile çoktur şiirin de unuttuğu bir gerekliliği yerine getiriyor ve suç işliyor. Hem çoksesli bir şiir hem öfkesinin çapı da çevresi de geniş. Yeraltından gökyüzüne, katliamlara, şiirin unutturmamak olduğu bilgisiyle.
- Gizem Altınordu’nun ‘Can Sıkıntısı Öfke ve Blues’ kitabı, bir şiirinin de adı gibi, ‘İsyan Alfabesi’. Renkli bir isyan ama isyanın tüm renklerini taşıyor, “her dem Kerbela” der gibi her cemden şiirle çıkıyor.
- ‘Bir Daha Yok Çiçeği’, Dilek Mayatürk’ten. Sakince, halince, acılardan söz ederken bile olgunca bir şiir. Orhan Veli’den de izler var, Özdemir Asaf’tan da, Cemal Süreya’ya da uğruyor, sonra yeniden kendi dilinin yurduna, dağlarına, içlerine çekiliyor, hüznüne de yenik düşmüyor.
- ‘Punk ve Nizam’, Memozan’dan. Punk’ı da rock’ın renklerinden biri olarak okuyorum kitapta. 27 efsanesinin Jim Morrison’dan Amy Winehouse’a yıldızları, ‘Birinci Sigarasından Yeşil Marmara Birasına’, Punk’ın yeraltının yerinüstü olduğu hissini kuvvetle duyuran bir punk nizamı.
- ‘Boşluğun Gözleri’. Rıdvan Yıldız, şiirin neliğinin çoktur farkında ve iyi bir kalfa olma yolunda. Ki bence şiirdeki en iyi mevki de kalfalıktır! Arka kapağında ‘ürpertici bir doğallık’tan söz etmiştim. Gelecek yıllarda ilgiyle okunacak şairlerden biri bence.
- ‘Exodus’, Hüseyin Kalyan. Önceki kitaplarında başvurduğu ironi, şimdi şiirin neredeyse kendisi olmuş. Kalyan bu umarsız dünyaya karşı şiir yazmıyor yalnızca, sözcükleri fırlatıyor asıl, eline ne gelirse değil, diline ne gelirse! Az şey mi, dünya da şiirden nasibini alıyor işte, çoğu kez taş niyetine ama yumuşak ne kaldı ki ortada?
- ‘Bahara Asayiş Baskını’, Alihan Çetiner’den. Ali Asker Barut’un dediği gibi ‘itiraz şiirleri’ bunlar. Çoğu koyu. Ama arkadaşlık duygusu daha da koyu. İlk ya da yeni kitaplara özgü bu duygu, şiirin arkadaşlık olduğu bilgisini korur ve şair de devamını bu yolda bulur.
- Bir ortak kitap: ‘Koza’ (Öteki). Elif Burcu Özkan’da zamana kulak kabartmanın, Esra Dökmen’de kadim olanı aralamanın şiiri var. Daha da şiir olansa, iki ayrı kitapla da olsa, birlikte Koza’yı örmeleri ve sözün ‘ipekdili’ olduğunu bilmeleri.
- Ağıtçızade Çelebi mahlasıyla bir kitap ‘Lethe’ (Şiirden). Çelebi, geleneğe yaslanmak yerine onu da yolculuğuna ortak ediyor. Hecenin iyi örneklerine yer veriyor, modernle hesaplaşmasını da ağıtlar üzerinden yapıyor ki böylece geleneğe bir antoloji olarak da sahip çıktığını gösteriyor.
- Yusuf Araf’tan ‘Evlerde Unutulan Yüzüm’ (Çalakalem Y.) küçük İskender’e adanmış bu kitap okunaklı, cömert, zengin bir şiir sunuyor, akıcı söyleyişe şimdiden ulaşmış bir genç şairin etkileyici toplamı. Hayata yakışan pürüzlü bir sesi var şiirin ayrıca.
- ‘Çoğul Soru’ (Çalakalem) Muhammet Erdevir’den. Trajik, lirik ve dramatik karşılaşma, çatışma ve karmaşanın yoğunluğunu üstlenebilecek uzun soluklu şiirler. Çoğul şiirler bir bakıma. Geniş, derin, kapsamlı, uzaklığı göze almış ve bunun ağırlığına da hazır şiirler.
- Murat İlhan, ‘Oyun Kal’da (Pikaresk), şiir deyince hiç eskimeyen şeyleri, yaşamı, insanı, günü usulca, büyük bir dostluk ve içtenlikle, onları güzel yerlerde, iyi zamanlarda ağırlar ve onlarla konuşur, gülüşür gibi yazıyor ki, şiirlerindeki duruluk, iyilik ve saflık, bir şiirinin adı gibi, “hayat sana sadeleşirken” sevindiriyor okuru da!
- ‘Ajitatör’ (KDY) Barış Yıldırım’dan. Her zaman şiirin ruhunda farklı bir yer bulacak, okuyanın ruhunu bazen dağıtıp bazen dağlayacak, Ece Ayhan’ı hatırlatmayı unutmayacak ve Türkiye’nin ruhuna yazılacak iyilikte şiirler.
Bu yazıda anmadım ama haklarında çokça yazdığım 160. Kilometre kitapları ve Gulyabani dizisi ile İthaki’nin Poetik dizisi yanında, Hayal, Şiirden dergisi ve yayınları, Virüs, Natama, Buzdokuz, Bu Çağ ve Ecinniler Türkiye’de şiirin farklı buluşma alanları olarak direnmeyi sürdürüyorlar, onlara Pikaresk gibi yenileri ekleniyor. Desteğimizi, ilgimizi her bakımdan hak ediyorlar. Ayrıntı, Türkiye’den şairlerin yanı sıra dünya şiiri dizisiyle de göz dolduruyor. Ve Yayınevi özenli şiir seçimini sürdürüyor. Everest, nihayet büyük yayınevi olmanın gereğini yerine getiriyor, şiir dizisini genişletiyor. Kırmızı Kedi, şairlerine yenilerini ekliyor, ara vermeden şiir kitabı yayımlıyor. Ketebe de özel bir önem veriyor şiir yayımına. Şule gençleri yayımlıyor. Şiir bir sızma eylemi olarak her koşulda var olabiliyor. Ne şahane!