Güncelleme Tarihi:
Çağdaş Türk sanatçılarının bir kısmının bu anlamlı sergiye katılması için Don Kişot, başta Picasso olmak üzere pek çok ressam için ilham kaynağı oldu. Siz de farklı dönemlerinizde Don Kişot karakteri üzerine yoğunlaştınız. Sizin için nasıl bir düşün ifadesi Don Kişot?
Bu düş kahramanı ile benim resmimin tanışması bir tesadüfle oldu. Küratör-yazar İbrahim Kavaoğlu’nun, Almanya Goslar’daki Mönchehaus Museum’un koleksiyonunda bulunan Don Kişot resimlerinin çağdaş Türk sanatçılarla birlikte Türkiye’de sergilenmesiyle ilgili olarak bana öneri getirmesi çok hoşuma gitti. Benim için çok iyi bir motivasyondu. Birlikte sergilenen bu resimler şimdi Goslar’daki müzenin daimi koleksiyonunda. Sonrasında bu karakterin üzerine yoğunlaştım. Ve halen de bunu sürdürüyorum. Bodrum’daki sergim de bu resimlerden oluşuyor.
‘Don Kişot’luk yapma(k)’ diye bir söz var. Bu deyimi ressamlara uyarlayabilir miyiz, Don Kişot’luk yaptığınızı düşünüyor musunuz?
Evet, her şeye karşın yılmayan, çok olumsuz koşullarda bile inatla davanın peşinden gidenlere atfedilir. Günümüzde korkan; umutsuzluğa, yalnızlığa kapılan insanların yanında Don Kişot’luk yapan yüreklilere olan ihtiyacımız her gün artmakta. Ressamlara tabii ki bu deyimi uyarlayabiliriz. Biz ressamlar -tabii diğer sanatçılar da- Müslüman mahallesinde salyangoz satan tipleriz.
Soyut dışavurumcu ressam olarak resimlerinizde o alıştığımız Don Kişot imgesini görmeyi bekleyen ama göremeyenlere ne söylersiniz?
Don Kişot’u yorumlamak başka, onun illüstrasyonunu yapmak başka bir şey. Amacım resmetmek hiçbir zaman olmadı. Resmetmek resim yapmak değildir. Resmetmek tasvir etmek kökünden gelir, ‘descripto’ nitelendirmek demektir. Ama resim yapmak tamamen plastik bir dille, özgün bir dille yaratmaktır. Bu eğer soyut dışavurumsa, izleyicinin kendi yaşanmışlığı ile yeniden yorumlamaya olanak verir. İzleyicinin kendine anlam aramaktan, öyküyü aramaktan çok sezgisiyle duymaya çalışması gerekir.
Tarz olarak dışavurumcu resimde karar kılarken kimden ilham aldınız?
Soyut dışavurumcu resimde karar kılmadım. Yaşam hâlâ sürüyor, kavramsallık da söz konusu ancak birçok sanatçıdan referanslar alınır ama resmim kendi yolunu arıyor. Ve beni sürekli yenileyen, araştıran tutkularımı yönetiyor. Serüvenlerde son belli değildir. Riske etme, tesadüfler her zaman sonucu belirsiz kılar.
Uzun yıllar Ankara’daki üniversitelerde çalıştınız. 1997’den bu yana da İstanbul’da hocalık yapıyorsunuz. Yetiştirdiğiniz sanatçıların sanat dünyasındaki yeriyle ilgili iki kenti karşılaştırınca nasıl bir sonuca varıyorsunuz?
Gerçekten de yetiştirdiğim sanatçı ve sanatçı hocalar arasında bir fark yok. Ankara’da yetiştirdiğim orada kalmadı ki... Sürekli bir değişim içindeler. Çok önemli yerlere geldiler. Öğrencilere söylediğim tek bir öğüt vardı, hâlâ onu söylerim... Özgün bir dile sahip olmaları, kendicelikleri için üretmeliler ama bir sanatçıyı hoca, okuduğu okul oluşturmaz. Bulunduğu ortamın koşulları yönlendirir, bir de kendi tutkuları. O bakımdan bir dünya metropolünde yaşamanın kişiye daha fazla ortam sağladığını kabul etmek gerek. Picasso eğer Siirt’te doğsaydı ve yer değiştirmekten korksaydı bulunduğu yere gelemezdi kanısını taşıyorum.
Zahit Büyükişliyen’in ‘Hommage A Don Quijote’ başlıklı sergisi 6 Eylül’e kadar Art Suites Gallery Bodrum’da görülebilir.