Güncelleme Tarihi:
Aynı yaştayız, ikimiz de genciz, bunun Lâle Müldür çeşitlemesi de var biliyorsunuz, ‘Üzünç, Sevgilim ya da Naneotları’ şiirinde yazmıştı, “ve bok gibi genciz genciz genciz”. Gençlik, zenginliktir. Onunki itaatsiz türünden, baştan beri. Şiirinde, düşüncesinde, yazılarında hep sivil ve itaatsiz oldu. Diyojen’in hemşerisi. Acaba diyorum, devleti ve iktidarı gölge olarak mı gördü o da, hiçbir şey istemeyişi bundan mı?
Genciz ve bu nedenle çooook uzun zamandır şiir yazıyoruz, dedim ya şiir de gençliktir, ve insan yazdıkça genç kalır, onun şimdi toplu şiirlerine, denemelerine ve çevirilerine baktıkça daha iyi anlıyorum bunu. Kimselerin ilgilenmediği ya da uzak bulduğu şeyleri dert edinmek de bunun bir parçası değil mi? 20’nci yüzyılın başından günümüze değin önde gelen şairleriyle bir ‘Çağdaş Güney Afrika Şiiri Antolojisi’ (Klaros Y.) hazırlayan bu adam, seçtiği ve çevirdiği şiirlerle “Afrikanca, Zhosaca, İngilizce, Zuluca” yazan şairleri kaynaştırır.
Afrika’nın büyük şiirinin bir bölümünü de ‘Çağdaş Nijerya Şiiri Antolojisi’nde (Kaos Çocuk Parkı Y.) toplar. Cemal Süreya’nın, isteğini diyelim, gerçekleştirmeye başlar, artık şiirde de “Afrika hariç değil”dir. Bu arada iki kitap büyük boy ve toplam 1180 sayfadır, öyleyse “Afrika artık bir garip kıta” değildir! Başka çevirileri de var, “Afrika’nın Sylvia Plath”ı’ olarak bilinen ve genç yaşta yaşamına son veren Ingrid Jonker’in ‘Hiçliğin Tanecikleri’ de (medakitap) onun çevirisiyle yayımlanır.
Afrika’ya gönül vermesiyle şiire gönül vermesi aynı şey sayılır, itaatsizlik de öyle. Hem de öyle ki tutar ‘İtaatsiz Portreler’ (dafnekitap) yazar. ‘İktidarın keyfiyeti’ni aşan herkese önce şiirin vefa borcu vardır çünkü. İtaatsizlik cesaret gerektirir ki bunun bir adı da erdemdir. Değerler eğitiminin başına yazılması gereken erdem. “Diyojen’den daha Sinoplu bir kinik” olarak Doğacı Kemal ya da Tarzan Kemal de vardır itaatsizler arasında, Steve Biko da, Victor Jara da “Öldürmeyeceğim” diyen anarşist, vicdani retçi Tayfun Gönül de. Ve onları kaleme alan da itaatsiz bir şairdir, İlyas Tunç. Yaptığı, yazdığı, yaşadığı her şey şiire sayılanlardan.
Şiirlerini sona sakladım; şiir bir dil, dillerin dili, ortak dil, fakat başka bir dil daha var ki o da şiir kadar gerekli, ‘Örs: Nesnelerin Dili’ (Cumhuriyet Kitapları), Tunç’un deneme kitabı. Her eve lazım bir kitap, neden mi? Şair, abajurdan ampul, anahtar, çaydanlık, huni, kevgir, mandal, minder, palto, pil, radyo, rahle, sabun, şemsiye, tabut, ütü, vazo, yorgan ve zımparaya kadar, saymadım ama bir evi ziyadesiyle dolduracak kadar nesneyi, üşenmemiş bir kitaba sığdırmış!
‘Örs’, çünkü o “yadigârlar arasında bir yadigâr”dır, “Sürgün ama dirençli, soğuk ama sakin, edilgen ama becerikli”dir ve “Günden güne paslanan günlerin kaygısıyla ona her bakışımda babamı hatırlıyorum; ekmek kapısını açan saygın adamı” diyecektir: “-Günaydın, Celal Usta!” Müthiş denemeler ki artık kitaplığımın değil sadece, evimizin başköşesinin hatırlı konuğu olarak duracak ve her vesileyle açıp okunacak bir ev kılavuzu ‘Örs’.