Güncelleme Tarihi:
Ben Diyarbakır’ı önce kitaplardan tanıdım. Öykülerden, romanlardan... Sonra gittim ve kitaplarda anlatılanların Diyarbakır’a ne kadar yakıştığını gördüm. Acısıyla ve acısıyla...
Murat Özyaşar bir Diyarbakır öykücüsüdür. Onun öykülerinde ne çok adımlamışımdır Diyarbakır’ı. Çünkü kahramanları yürümeyi sever. Şehri gidilmedik hiçbir yeri kalmamacasına dolaşırlar. Öyküler de o adımlamalarda kurulur. Kuşkusuz gerçekle çok sıkı bağları olan ama edebi anlamda tanıma uygun öykülerdir bunlar.
‘Aslı Gibidir’de bu kez de Diyarbakır’ı anlatıyor Murat Özyaşar ama öyküleştirmeden hikâye ediyor. Kitabın adına ve altbaşlığına uygun olarak. Aslı Gibidir’in altbaşlığı ‘Diyarbakır Hikâyeleri’. Murat Özyaşar öykülerinde kenti adımlamayı seven kahramanlarını ve tabii biz okurlarını bir an durdurup şehre, yakın geçmişine bakmaya davet ediyor. “Yani demem o ki anlamak için, birçok anlamda durmak farz!” cümlesi sanki bu yazıların anahtar cümlesi. Çünkü tüm şehirce yaşananlardan “beden hasta, ruh seferde”.
Şehir yakın geçmişte o kadar çok şeyi üst üste yaşamış ki o yaşananları bir şekilde kaydetmek gerekiyor. Belki de Murat Özyaşar’ın bu hikâyeleri öyküleştirmeden doğruca yazmasının nedeni de bu, bellekte tazeyken, tüm sıcaklığıyla anlatmak, paylaşmak istemiş. Çünkü tüm şehri sarıp sarsan acıları bizzat yaşamış ya da tanık olmuş. Her Diyarbakırlı gibi o da “Sana bi’ kelime edecağım” deyip en az iki paragraf konuşmak istiyor. İçi o kadar dolu.
BİRBİRİNE BULAŞAN İKİ DİL
‘Aslı Gibidir’de Diyarbakır hikâyelerinden oluşan dokuz deneme yer alıyor. Deneme diyorum, çünkü bunları bir türün içine yerleştirmek mümkün görünmüyor. Sanırım o nedenle ‘deneme’ türünü icat etmişler. Denemeye her şeyi koymak mümkün. Murat Özyaşar da bu yazılarına şehriyle, Diyarbakır’la ilgili anlatmak istediği her şeyi koymuş gibi. Hikâyeler ağır basıyor, daha doğrusu yol gösteriyor ama yazarın muradı farklı. Diyarbakır’ın son yıllarını hikâyelerle kayda geçirmekle kalmak istememiş, onlara kendi gözlemlerini, daha da çok yorumlarını da eklemek istemiş. Yazarın görüşlerine eklemleniyor hikâyeler.
‘Aslı Gibidir’ Murat Özyaşar’ın kendi olarak, bizzat yer aldığı belki tek kitabı, ilk kitabı. Çünkü bazı gerçekleri edebiyat olarak öyküleştirerek anlatmak mümkün değil, gerçekliğini tam olarak yansıtamıyorsunuz. “Aslında sadece bunu demeliydim galiba: İçinde devletin ve isyanın geçtiği uzun bir cümledir Diyarbakır” kitabın anafikri olarak kabul edilebilir. Çocukların, gençlerin, avarelerin, annelerin ve tabii yazarın devletle çeşitli şart ve koşullarda karşılaşmaları var kitapta. Okudukça belleğimizin bir yerlerine kaydettiğimiz olaylar gözümüzde tekrar canlanıyor, o olaylara yazarın kılavuzluğunda farklı bir açıdan, haberden değil de insandan bakıyoruz.
Metinlere desenler eşlik ediyor. Büyük usta Selçuk Demirel’in desenleri metinlerle ilginç bir bağ kurmuş. Hem onları daha iyi anlamamıza yardımcı oluyorlar hem de yepyeni boyutlar katıyorlar. Tabii kitabın eksenini oluşturan önemli bir meseleye de değinmek gerek. Murat Özyaşar, anlatmak ama hangi dilde anlatmak diye soruyor. Diyarbakır’da yaşamak “Türkçeyle Kürtçenin birbirine fena halde bulaştığı, bulaşmakla kalmayıp birbirini feci kırdığı bir dilin içine doğmak ve oradan konuşmaktır.” Diyarbakır’ın karmaşık dili onun aynası bir anlamda. Murat Özyaşar da bu aynayı tutarak şehrini yazmış. İyi de etmiş.