Güncelleme Tarihi:
Ütopyalar ve distopyalar dünyasında yaşıyoruz, çok sürpriz yok, hemfikiriz sanıyorum. Dünyanın gidişatına dair bu iki yaklaşım yıllardır tartışılıyor. Tanımları çok net olsa da neyin distopya ya da ütopya olduğu konusunda hemfikir olamayabiliyoruz. Sonuçta giderek öznelleşen, zamana göre güncellenen yaklaşımlar... Tıptaki gelişmeler sayesinde insanın ciddi hastalıklarla mücadele edebilir hale gelmesi ütopyaya doğru gidiş olabilir mi mesela? İnsan ömrünün uzaması, biyomühendislik, makineler, tarım metotlarının şaşırtıcı sonuçlar vermesi vb... Öte yandan küresel meseleler ve uygarlığın en kronik dertlerinden olan ‘iktidar’ kavramı hayatın her alanında ‘distopik’ diyebileceğimiz karanlık senaryoları önümüze koyuyor. Bu kavramlar ve yansımaları, içinde bulunduğumuz yüzyılda çokça yeni tartışmaya gebe duruyor.
Dijital platformların yükselişiyle örnekleri daha da çoğalan distopik anlatıları dizilerde, sinemada, tiyatroda, edebiyatta, çoğunlukla da çizgi romanda görüyoruz. Her ne kadar geleceğe dair bir anlatıymış gibi sunulsa da dönüştürülmüş, bozulmuş bir şimdiki zaman ele alınıyor. Adına ister distopya, ister ütopya diyelim, her ikisinin de ‘gerçek’le arasındaki fark her geçen gün azalıyor. Bu kurgularda yazarın kaygıları, sosyolojik ya da politik motivasyonu, korkuları merkeze yerleşiyor. Distopyaların asıl anlamı, eleştiri ve uyarı özelliği taşımasında yatıyor. Üzerine yüzlerce yıl daha tartışalım, sürekli hareket halinde olan bu kavramlar üzerine konuşmak hiçbir zaman tek bir mutlak doğruya ulaştırmayacak. Ta ki ‘özgürlük’ duygusuna gelinceye dek...
‘Mira Her Şeyi Bilir’, ON8’in yeni romanı; okuru kitabın adında ve kapağında bekleyen bir mutlaklık var. Ödüllü İtalyan yazar Luigi Ballerini’nin yeni romanını, iki genci bu mutlak gerçekle yüzleştiriyor. Vera düzenden son derece rahatsız olan, kendini arkadaşlarına ve rejim karşıtlarından oluşan Cephe’ye adamış bir genç. Alessandro ise Vera’yla tanışana dek hayatından ve sistemden memnun olan, müziğin büyüsüne ve aşka teslim olan ‘normal’ bir karakter. Bir de Mira var. Seçim yapma zahmetinden kurtaran, pratik, güvenli, sürprizsiz ve hatasız ‘mükemmel toplum’un en önemli parçası. Bir robottan fazlası. Bir karakter, hatta bir ruh...
‘Distopya’ kavramının sürprizini kaybettiği bir çağda, Mira’nın gündelik yaşantımızda neleri temsil ettiğini anlatmaya gerek yok sanıyorum. Dijital pazarlama evreni de küresel iktidar politikaları da Mira’gillerle yürüyor. Yazar, Mira’nın gölgesinde kurulan seçimler ve duygular evreninde nasıl tepkiler vereceğimizi, başkaldırının ve kurtuluşun ihtimalini, koşullarını sorgulatıyor. Cevaplar değil, sorular armağan ediyor okuruna...
Luigi Ballerini, ‘Adı Sıfır’ (2021) adlı önceki romanında da ekranlardan ve bilgisayarlardan oluşan steril bir dünyada tek başına büyüyen 16 yaşındaki bir genç aracılığıyla, bu ‘durmadan değişen’ dünyada bizi insan yapan kavramları masaya yatırmıştı. Bu kez merkezde Mira var.
Everest’in buz kütlesi, okyanustaki yaşam çeşitliliği, havadaki rüzgâr, domatesin tadı değişiyor. İnsan da öyle. Her gün, her saniye. Dünyanın ve insanın en hızlı değiştiği böylesi bir zamanda, çok değerli bir soru geliyor akıllara: İnsanı insan yapan ‘hikâyesine’ ne olacak?
Ballerini referansını şimdiki zamandan alan, bugünün sorunlarıyla ve sorularıyla doğrudan ilişki içinde bir gelecek kurgusu takdim ediyor. Başa dönersek, distopyalara dönük bir kehanet okuması hiçbir zaman sonuç vermeyecektir. Kaynağı bugündür. ‘Mira Her Şeyi Bilir’in çarpıcılığı da şimdiki zamanda gizli. Neil Gaiman “Kurgu, bize tekrar tekrar doğruları söyleyen bir yalandır” der. Mira bizi izlemekle kalmıyor; bugünü anlamamız için karanlık odamıza biraz ışık tutuyor, “Daha kötüsü olabilir mi?” sorusunu hatırlatıyor. Her şeyin ötesinde... Daha kötüsü olacaksa bir umudumuz olacak mı?