Güncelleme Tarihi:
Şaşırtıcı bir kitap olduğunu duyuyorum. Her anlamda şaşırtıcı. Ondan beklenen ve beklenmeyen anlamında. ‘Ben şaşırmadım’ diyeceğim ama çokbilmişliğime değil de çokyazmışlığıma verilir diye çekiniyorum! Şiir âlemi tuhaftı, iyice tuhaflaştı!
Şiir belki de ‘Yahu bu da şiir mi?’ denilen şeylerin neyidir? Yeridir, diyelim. O yüzden bu soruyu soralım, ‘Bu da şiir mi?’ Bu demektir ki, diğerleri, yazılanlar, çıkanlar şiir, fakat bu. Bu? Bu soruyu sorduruyorsa bir yapıt, kimse kusura bakmasın arkadaşlar, evet şiirdir! Bana göre filan da değil, kitaba, kurama filan göre yani!
‘İzmirli Ahmet’ kim? Ahmet Güntan. Yani, yazan: Ahmet Güntan. Peki, yazan da, şairi mi yani? Hem evet hem de değil. Yazan, söyleyen, seslendiren. Okurlar kadar şairlerin de bayıldığı, bayılmakla kalmayıp, uzun zamandır ‘Şimdi ne yapmış, ne yazmış, ne demiş?’ diye merak ettiği has ve hep ‘yeni ve yine icat çıkaran’ bir şair.
Şiir yazma biçimlerinden, tekniklerinden söz edilir, yazılır. Peki ama şairin bir de şiir söyleme halleri yok mudur? Olması icap eder. Güntan’ın yeni kitabı, ‘İzmirli Ahmet’, bence tam da bu söyleme hallerini barındırıyor. Hem de ne haller!
Ne ararsan var; hisli duygular mı dersin cinsi münasebetler mi, tabii söyleyişler mi gizli arzular mı? Şairlerin çeşitli hakları olduğundan söz edilir. Kimseye nasıl şiir yazacağının söylenemeyeceğinden, şiirin bir deney ve deneyim olduğundan... Ve bunun gibi pek çok şeyden. Bu görüşleri paylaştığımı söylemeliyim.
Okurun okuma halleri olduğunu da unutmayalım. Ben ‘İzmirli Ahmet’i, her bakımdan, tıpkı ‘ustalara saygı’ kuşağı kabilinden, ‘geleneğe katkı’ olarak okudum ve öyle değerlendiriyorum. Renkli, zengin, çeşitli, neşeli, hüzünlü, samimi, eğlenceli, acıklı. Nerdeyse destandan maniye, şarkıdan türküye çeşitli türlerde serbest çalışmış Ahmet. Eski-yeni ayrımı da yapmadan üstelik. Rap’e kadar gelmiş. Kitabın ilk şiiri olan ‘Edremitli Maykıl’ tam bir ‘rap’ örneği: “Yine bir Çarşamba günü büyük pazar kuruluydu / Sokaklar dondan domatese ağzına dek doluydu / Örtülü kadınlar kaplan desenli sutyen alıyordu aleni / Şu sarı taze fasulyenin ne çok vardı seveni / Büyük şehir rolü yapmayan taşrada hayat ne güzeldi/ TOKİ’nin kızkardeşi Bellona ta uzak bir yerdeydi...”
Ahmet Güntan’ın artık klasik sayılan ‘İlk Kan’ (1984), ‘Köpüklü Bir Kan Bir Duman’ (1989) kitaplarından sonra açtığı yolda yazdıkları da çok şaşırtıcı değil mi? Türk şiirindeki en sıkı manifestolardan olan ‘Parçalı Ham Manifestosu’nun 127. maddesini hatırlayalım: “Bir şair haz için yaratmaz, hayret için yaratır.” ‘Mahkeme Kitap’ (2005), ‘İkili Tekrar’ (2014)... Ahmet Güntan’ın ‘hayret’ yarattığını görmek için andığım kitaplarına bakmak yeterli. Hiçbir kitabı diğerine benzemiyor. Ama ortaklıkları var, adalet, ahlak, vicdan gibi artık ‘siyasi’ olmuş, hayretler de diyebiliriz, Güntan şiirinde giderek ısrarını ve yoğunluğunu artıran kavramlar.
Kitabın girişinde “Dinleyin bir zahmet” diyor. Okuyun, ama daha çok duyun, dinleyin! Kulak vermelik, dinlemelik şiirler. Bazen de şaire kulak vermek gerekir, ki gelenekte de vardır. Halk şairlerine, ‘âşıklara, gezgin ozanlar olan abdallara, hiciv yazanlara, taşlama yapanlara, sokaklarda destan söyleyip gezenlere, masal ve hikâye anlatanlara kulak vermekten bir farkı yok bence.
Şiir bazen böyle de söylenebilir, şair sesinin duyulmasını her şeyden çok arzu edebilir. Hatta bunu kendinden beklenmeyeni yaparak da gerçekleştirebilir. Tıpkı bazılarına göre, Ahmet Güntan’ın yaptığı gibi. İster manzume diyelim adına, ister ‘durum vaziyeti’ ya da ‘halet-i ruhiye’, Güntan’ın yazdıkları bazen güldürecek bazen ağlatacak kıymette!
Şu şiir de Ece Ayhan’ın “Nerde eski nostaljikler!” dediği bağzı yurttaşlara gelsin ‘İzmirli Ahmet’ten! “Geçmişle kalmadı bir hasret bağım / Neyse neydi, aman, bana ne canım / ”Nerede o yasemin kokulu İzmir” filan / Bitmiş, gitmiş, gerisi duygu dolu bir yalan / Bahçeden saksıya taşındı koca hanımeli / Bugün ağlayanlar gömdü güzelim İzmir’i”
İzmirli Ahmet
Ahmet Güntan
160. Kilometre, 2019
64 sayfa, 20 TL.