Güncelleme Tarihi:
2003 yılında ODTÜ’de kurulmuşsunuz ve rebetiko, tango, kanto, klasik Türk müziği gibi türlerin ortak kökenleri üzerine çalışmalar yaparak müzik serüveninize başlamışsınız. Nasıl bir araya geldiniz? Üniversite dönemindeki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Sertaç Işık: Her şey gaz ve toz bulutuyken ODTÜ Deneysel Müzik Grubu vardı. Halk müziğini hunharca armonize edip, düzenlerdik. Daha sonra bu grup Güz Kumpanyası’na evrildi. ODTÜ Tiyatro Topluluğu’nun oyunlarına iki dönem müzik ürettik. Bir basılı albümümüz mevcut. Sonrasında kendi özgün üretimlerimiz o kadar çoğaldı ki, birikimlerimiz ışığında tamamen kendi bestelerimize yöneldik.
Bayezid Özden: ODTÜ’de Türk Halk Bilimi Topluluğu (THBT) ve Klasik Türk Müziği Topluluğu (KTMT) diye iki komşu topluluk vardır. İlk defa bu toplulukların barakalarında tanıştık diyebilirim. Grubun bir kısmı THBT’liydi diğer kısmı KTMT’liydi desek pek de yanlış olmaz. Zamanla, denediğimiz düzenlemeler, tabiri caizse ekipteki arkadaşların geldikleri evlerinden, mahallelerinden taşıdıkları ezgiler olmaya başladı. O denemeler sırasında türküleri, erken dönem klasik Türk müziklerini, rebetikoları ve yanında da bestelerimizi çalıp söyledik. O özgürlük bize deneme yanılma imkanı verdi, ve kendimizi gerçekleştirdik denebilir.
Göksenin Seyhan: Sevmezlerdi beni o zamanlar! Şaka bir yana, birlikte yaptığımız bir projeden sonra yollar ayrı düştü, Güz Kumpanyası kuruldu. Ben müzikal söylemeye devam ediyordum o sıralar!
Alper Sayın: Bu süreçte çok farklı denemeler yaptık, bir taraftan da esinlendiğimiz müzikler ve müzisyenler bizleri beslemeye devam etti. Grubumuzun ismini de Sertaç ve ben bir ekonomi dersinde, güzünü yaşayan şarkılara ithafen Güz Kumpanyası olarak koymuştuk.
Dilcu Salihoğlu: Güz Kumpanyası’nın kuruluş dönemine yetişemesem de ilk albüm çalışmaları sonrası ekiple ODTÜ’de tanıştım. Bir konser öncesi Klasik Türk Müziği Topluluğu’nda prova yapan ekibi kapalı kapılar ardından dinledim, klasik kemençeden büyülendiğim gündür o gün. Uzun yıllar sıkı takipçisi olduğum, konserlerini kaçırmadığım ekibe sonraları klasik kemençe ile dahil oldum.
Ekibi tanıtır mısınız? Yeni şarkınız 'Yeniden'in mutfağında kimler var?
Sertaç: “Yeniden”in söz ve müziği eski vokalist ve gitaristimiz Utku Hakan Keleş’e ait. Belgin Ayhan flüt çaldı. Alperen Gün kemanı ile Kumpanya’ya eşlik etti. Şarkının miks ve mastering’ini Ferhat Uçar gerçekleştirdi. Albümde kullandığımız kapak fotoğrafı eski Kumpanyacılardan Ulaş Soylu’nun elinden çıktı.
“Yeniden” geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Bir diğer şarkınız “Hayal Belki Kavuşmak” da Mart ayı başında çıktı. Birçok müzisyen artık sık aralıklarla yeni şarkılar yayınlayarak dijital dünyada varolmaya çalışıyor. Siz dijital müziğin gidişatını nasıl öngörüyorsunuz?
Sertaç: “Eski/yeni normaller” kavramının bugüne özgü olmadığı inancındayım. Sadece şu anda çok sert bir geçiş yaşıyoruz. Dijital müziğin bu günkü hali de bir gün eski normal olacak. Günümüzde dijital piyasanın sanatçıyı robotlaştıran ve sömüren bir tarafı var. Playlist’lere girme ihtimalinizi arttırmak için belli aralıklarla sürekli üretmeniz, üretiminizle ilgili ayriyeten içerik üretmeniz, ürettiğinizi görsellikle beslemeniz, sosyal ve geleneksel medyada varlık göstermeniz vs. gerekiyor. Bu listeden sadece birincisi bile aylar sürebiliyorken bu hızla bir üretim gerçekleştirmek müzisyenin müzikal kapitalini cepten yemeye başlamasına yol açacaktır.
Alper: Dijital platformlar bir eserin bir anda çok geniş bir kitleye ulaşması açısından çok faydalı. Eskiden burada adil olmayan bir durum vardı, parası ya da sponsoru olmayan albüm çıkartamaz ve dağıtamazdı. Bence bu anlamda dijitalleşme fırsat eşitliği yarattı. Diğer taraftan ise tüketim hızı arttığı için bir paradigma değişikliği yaşandı. Fiziksel müzikte örneğin kaset aldığınızda tüm parçaları sırayla ve sabırla dinlenirken şimdi parçanın başında söze belirli bir saniyede girmezsen dinleyici başka parçaya bir parmak hareketi ile geçebiliyor. Bu tüketim hızına yetişmek için de maalesef nitelikten ziyade nicelik öne çıktı diye düşünüyorum. Müzikal anlamda kaliteli eserler de bu sebeple büyük bir güruhun içinde kendini gösterememeye, çoğu zaman da keşfedilmeden eskimeye başlıyor.
Kalabalık bir ekipsiniz, şarkıların yaratım sürecinde bu durum bir zorluk yaratıyor mu? 18 yıllık birlikteliğinizde sırrınız nedir?
Bayezid: Biz bir kumpanyayız ve kalabalık olmak bizim olmazsa olmazımız. Tüm kadro bir araya gelmek zor olabiliyor ve bunun dışında bir zorluğunu görmedim. Sözün ve bestenin sahibine düzenleme yaparken saygıda kusur etmeyiz. Birbirine yakın dünya görüşüne sahip arkadaşlarız, ailecek birbirimizi tanıyoruz. Müzik dışında da birlikte vakit geçiriyoruz salgın yüzünden aksa da.
Göksenin: Şarkıların yapım sürecinde değil ama prova sürecinde Sertaç’la Bayezid’in atışmalarını dinlemek çok eğlenceli: “Orası Re olacak yalnız”, “Abi Mi yazmışsın burada işte?”, “Sen yazanı boşver, Re demeye çalışıyorum aslında.”
Sertaç: Biz öncelikle bir arkadaş grubuyuz. Birlikte müzik yapan bir arkadaş grubu. Birlikte tatil yaparız, çocuklarımız bile birbirleriyle çok güzel vakit geçirirler.
Alper: Birlikteliğimizin sırrı bence aynı zamanda üniversite yıllarından beri arkadaş olmamız. İlaveten öncelikli hedefimiz ekonomik beklenti değil ve sevdiğimiz müzikleri üretmek. Ortak paydamız bunlar üzerine kurulu olduğundan bağlarımız oldukça kuvvetli.
İyi hissettiren, telaşsız, rahatlatan tarzınız için siz nelerden besleniyorsunuz? Üniversite ruhu devam ediyor mu?
Bayezid: 'Telaşlanma Azizim' diye bir parçamız vardır mesela, o geldi aklıma. Dinleyenler genelde Yeni Türkü, Ezginin Günlüğü ve İncesaz’a benzer olduğumuzu söyler ki bu üç grubun da hemen hemen hepimiz iyi birer takipçisiyiz. Bol kitap okuruz, bol tartışırız, kafa yorarız ve hepimiz kendi mesleklerimizde çok çalışırız. Bu da bizi eğlenceli yapıyor az da olsa. Üniversitedeki hallerimizden temelde çok farkımız yok, tek farkımız sanıyorum artmış tecrübemiz ve herhalde bir de çoluk çocuk halleri.
Sertaç: Tam bir Rachmaninoff, Tschaikovsky, Inti Illlimani, Vladimir Cosma, Ergüder Yoldaş ve Tanburi Mustafa Çavuş hayranıyım. Çok okur, çok gezerim.
Pandemi dönemi müzik dünyasını oldukça etkiledi. Sizler yeni normal sürecini ve online konserleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Alper: Bu durum ekonomik anlamda müzisyenler için pek sürdürülebilir değil maalesef. Türkiye’deki en büyük sorunun müzisyenlerin kimlik eksikliği olduğunu düşünüyorum. Eğer bir devlet kurumunda müzisyen değilseniz hiçbir sosyal güvenceniz olmuyor hatta meslek olarak bile tanınmıyorsunuz. Umarım gelecekte bu sorunları yaşamamak için gerekli önlemler alınır ve müzik ve müzisyenler hakkettiği yere konumlandırılır.
Sertaç: Online konserleri izlemeye gayret ediyorum. Müzisyenle dinleyici arasında etkileşim yok deniyor ama like veya emojilerle ekran üzerinden yine de sağlanıyor. Uzun zamandır insanlar zaten bu şekilde etkileşim içinde.
Bayezid: Salgın sebebi ile bir araya gelmemiz uzun süre mümkün olmadı. Bu da üretimlerimize yansıdı ancak bu yalnızlık ve çaresizlik her birimizin kendi evlerinde birer kayıt imkanına erişmesini zorunlu kıldı ve bu sayede şimdi hemen hepimiz evlerimizde kayıt yapabilir hale geldik. Müzik aletlerimizi çalmak dışında kayıt yapmakla ilgili başka şeyler öğrendik. Podcast denemesi yaptık.