Güncelleme Tarihi:
Veli Yılmaz, 748 yıl ile dünyada en uzun süre hapis cezası almış bir gazeteci. Bir devrimci gazeteci. Cezaevinden çıktıktan sonra sadece 748 gün yaşayan Veli Yılmaz’ın hayatı aynı zamanda 1970’ler sol mücadelesinin, 1980 diktasının ve basına gelen darbelerin tanıklığı. Yeğeni Eray Yılmaz, ‘Veli Yılmaz (1950-1993) Devrimci Gazeteci’ adlı kitapta tüm bunları bir araya topluyor.
Yılmaz’ın hikâyesi nüfus kâğıdına göre 1953, kendi beyanına göre 1950’de Şebinkarahisar’ın Ovacık Köyü’nde başlıyor. Bir Alevi köyü Ovacık. Yılmaz’ın dedesi İstiklal Madalyası sahibi Şükrü Yılmaz. Ailesinin Ağa, Şebinkarahisarlıların ise Kızılbaş Şükrü ya da Bakkal Şükrü dedikleri dedesi, Yılmaz’ın hayatındaki önemli figürlerden. Çünkü ailesi ondaki okuma azmini görünce Şebinkarahisar’a, dedesinin yanına yolluyor Veli’yi. Solculukla ilgili temel eğitimini Şebinkarahisar Lisesi’nde alıyor. Hep çok parlak bir öğrenci... Çalışkan, ağırbaşlı, güvenilir... Eray Yılmaz o yılları okul arkadaşlarının, ağabeyleri ve öğretmenlerinin tanıklıklarıyla anlatıyor.
Lisedeyken kafasına koyduğu idealleri, onları gerçekleştirme planları ve ilk eylemlerinden aldığı deneyimle üniversitenin, İstanbul’un yolunu tutuyor Veli Yılmaz. Tıp okumaya niyetleniyor ama sonradan sorduklarında “Beni kan tutar diye vazgeçtim” diyor ve politik olarak en güçlü olduğuna inandığı Maden Fakültesi’ne giriyor. Azimli karakteriyle kısa zamanda Türk sol hareketinin önemli temsilcilerinden biri oluyor.
NEYYİRELİ VE HAZALLI YILLAR
Okulun daha ilk senesinde tutuklanıp kısa bir süre hapis yatıyor. Çıktıktan sonra da 12 Mart darbesiyle ağır yara alan Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nu toparlama faaliyetlerinde önemli bir rol oynuyor. Türk solundaki rolleri birbirini izliyor Yılmaz’ın. Yılları solu tekrar örgütleme ve halk için mücadeleyle geçiyor. Halkın Kurtuluşu gazetesi bu mücadelenin en önemli simgesi oluyor. Gazetenin simgesi de Veli Yılmaz. Eray Yılmaz bu mücadeleyi belgeler ve tanıklıklar eşliğinde uzun uzun anlatıyor. Halkın Kurtuluşu gazetesine ve Türkiye Devrimci Komünist Partisi tarihine ışık tutuyor. Bu tanıklıklar tarihe not düşmek açısından çok önemli olsa da Veli Yılmaz’ın hayat hikâyesi de hayli çarpıcı.
Veli Yılmaz, 1980’de duayen gazeteci, pek çoğumuza ilham kaynağı olmuş Neyyire Özkan’la tanışıyor. 18 Nisan 1980’de evleniyorlar. Veli Yılmaz tutuklanıp gözaltına alındığında kızı Hazal’a hamile olduğunu öğreniyor Neyyire Özkan Yılmaz. Birbirlerini ancak Neyyire Özkan Yılmaz altı aylık hamileyken görüyorlar. Kızının doğumuna, ilk adımına, ilk sözcüğüne, büyümesine hep eşinin mektuplarıyla tanıklık ediyor Veli Yılmaz.
Hiç saklamıyorlar kızlarından gerçeği. Fırsat buldukça babasını görmeye cezaevine gidiyor Hazal da. Bir gün arkadaşı “Baban hapisteymiş” dediğinde “Hayır” diyor, “Babam cezaevinde, o düşünce suçlusu, hapishanede katiller olur”. 1980’lerin tümünü cezaevinde geçiren Veli Yılmaz ve ailesinin duygularına Neyyire Özkan Yılmaz ile Hazal’ın yazara teslim ettiği yazışmalardan okuyoruz. Bunların kitabın en çarpıcı bölümlerinden olduğunun altını ısrarla çizmeliyim.
Cezaevi sonrası geçen 748 gün, Yılmaz’ın 27 Mart 1993’te Beşiktaş İskelesi’nde geçirdiği kalp kriziyle sona eriyor. O yıllarda yayıncılık yapıyor Yılmaz. Art arda kitaplar yayımlıyor. En çok da babalığın tadını çıkarıyor. Kızı Hazal Yılmaz “Her göçtüğüm ülkeye yanımda/Bazen rakı masalarına/Arada yürürken yanımda/Öksüzler şakalarında en başa/Sen neden böylesin sorularının cevabına/Yalnız olmaktan korktuğumda rüyalarıma/Hayaletini de taktım koluma/Umarım benle vakit geçirmeyi sevmişsindir baba” dizeleriyle anıyor Veli Yılmaz’ı.