Güncelleme Tarihi:
Bu yazı, yarım kalıp kalmadığı tartışma konusu olan ‘Söz’ romanı ya da novellası hakkında. Ancak eklemek gerekir ki Silvina Ocampo’nun hayatı başlı başına bir yazı, hatta roman konusu olabilirdi. Zira -bir sinema filmine ve çok sayıda incelemeye konu edilmiş- bu hayatın içinden Arjantin ve dünya tarihinin pek çok ünlü yazarı, sanatçısı, entelektüeli geçmişti.
1903’te Buenos Aires’te doğan Silvina Ocampo varlıklı bir burjuva ailesinin altıncı ve son çocuğuydu. Bu sayede mürebbiyeler ve özel eğitmenler gözetiminde çok iyi bir öğrenim gördü. İspanyolcadan önce İngilizce ve Fransızca okumayı öğrendi. Ocampo’nun ifadesiyle bu üç dilli eğitim daha sonra onun yazma tarzını etkileyecekti. Çocukluk yıllarından itibaren sık sık Avrupa’ya seyahat etti, Paris’te resim eğitimi aldı, sürrealistlerle tanıştı, önemli edebiyat çevrelerine katıldı. Arkadaşları arasında Virginia Woolf ve Italo Calvino da vardı. Yazarlık kariyerine 1937’de yayımlanan öykü kitabıyla başladı. Bunu üç şiir kitabı izledi. Bu sırada Arjantin’in öncü edebiyat dergisi ‘Sur’un kurucuları arasında yer aldı. Derginin en önemli isimlerinden birisi kız kardeşi Victoria Ocampo’ydu. Yine bu çevrede tanıştığı Arjantin edebiyatının usta ismi Adolfo Bioy Casares’le evlendi. 1940’ta Borges ve Bioy Casares’le beraber ünlü ‘Antologia de la Literatura Fantastica’yı (Fantastik Edebiyat Antolojisi) hazırladı. Ayrıca Dickinson, Poe, Melville ve Swedenborg’dan çeviriler yaptı. 50 yıllık yazarlık kariyerinde 175’ten fazla kurgu eseri üreten Ocampo, aldığı pek çok edebiyat ödülünün yanı sıra 1962’de Arjantin’in Ulusal Şiir Ödülü’ne layık görüldü. 14 Aralık 1993’te Buenos Aires’te 90 yaşında hayata veda etti..
KARİYERİNİN SON SAYFALARI...
‘Söz’ün girişinde Ernesto Montequín’in hazırladığı ‘Önsöz’de, romanın yazılma hikâyesi anlatılmış. 1960’larda başlayıp yazarın ölümüne dek süren uzun bir sürecin hikâyesi bu. ‘Söz’ yıllar boyu uzun düzeltme ve toparlama işlemi görmüş, en az iki temel değişikliğe uğramış. Okuduğumuz metin, ‘Söz’ün yazarın evrakı arasında bulunan son nüshası ama -final sahnesinin ucu açıklığı nedeniyle- nihai nüshası olup olmadığını bilemiyoruz.
Kimisi ilk bakışta birbirinden bağımsız görünen, farklı uzunlukta hikâyelerden oluşan 120 sayfalık kısa romanda sözünü tutmak için kaleme sarılan yaşlı bir kadının sesini dinleyeceğiz. Kadın, transatlantikle seyahat ederken denize düşmüş ve hayatını kurtarırsa bu kitabı bitireceğine dair Azize Santa Rita’ya söz vermiştir. Yıllar sonra kutsal saydığı bu görevi yerine getirmek için kalemi eline alır ve:
“Anı güzergâhıma isimlerle ve hayatta tanıdığım insanların en ince ayrıntısına kadar, hatta bazen de biyografik tasvirleriyle başladım. Doğal olarak aklıma ne kronolojik bir sıralamayla ne de onlara karşı hislerime uygun bir hiyerarşi içinde geliyorlardı, gelişigüzel sıralandılar: Sondakiler başta, baştakilerse sondaydı, sanki düşüncelerim kalbimin buyruklarına boyun eğemiyordu. Hafızamdaki bazı insanlar isimsiz, bazıları yaşsız, diğerleri tanıştığımız tarih olmadan, bir kısmıysa düş gücümün ürünü ya da hayalet değil de sahici oldukları su götürür şekilde beliriyordu. Bazılarının gözlerini, bazılarının ellerini, bazılarınınsa saçını, boyunu bosunu, sesini hatırlamıyordum. Tıpkı Şehrazad’ın Şah Şehriyar’a yaptığı gibi, bir anlamda hayatımı ve aklımdaki görüntüleri bağışlaması için ölüme hiç bitmeyecekmişçesine hikâyeler anlattım...”
İşte ‘Söz’de bu hikâyeleri okuyoruz. Roman, yaşananların sonsuz bir dönüşü olan anıların yolculuğudur. Yani, hatırlayan, şeyler ve insanlar arasında hareket eden, onları yeniden yaratan, hafızanıza bağlı bir dünya yaratan zihinsel bir dinamiğin. Kadın hatırladıkça hafızasında birikenlerden dolayı acı çeker. Ölmek üzere olduğundan ya da hafızasınıın karmaşası içinde çoktan öldüğünden şüphelenecektir.
Anlatıcının kaderini netleştiren bir sonu olmadığı için ‘Söz’ün bitip bitmediği belirsiz. Ancak Silvina Ocampo’nun şu sözlerini düşündüğümüzde tamamlanmış bir metin okuduğumuz da söylenebilir: “Bir şeyi bitirmek acı verir (...) Her şeyin kuralına uygun olması hoşuma gitmiyor, mesela neden illa bir romanın sonu olsun ki.”
Akılda tutmakta yarar var; ‘Söz’ün dosya kâğıtlarına karmaşık ve tereddütlü şekilde elle yazılmış son sayfaları aynı zamanda alzheimer hastalığının pençesine düşmüş Silvina Ocampo’nun kariyerinin son sayfalarındandır. Anlatıcının sesi, yazarın sesine karışmıştır. Kendisini bu kitabı bitirmeye adamış Ocampo’nun alzheimer başlangıcı nedeniyle zihinsel dağılmasını, ölüme karşı mücadelesini ve sesinin kanayışını barındırır.
“Bu sonsuz denizde kaybolmaktan korkuyorum. Ölmemek, parçalara ayrılmamak, kimliğimi tamamen kaybetmemek ve geriye kalanları unutmamak için ne yapacağımı bilmiyorum. Teknenin güvertesinde yürüyorum. Üşüyorum, besleniyorum, başım dönüyor, bugün ve yarın. Öldüğüm güne kadar mutlu olacağım...”
YAŞAMLA ÖLÜM ARASINDA
Sonuç yok ama yavaş yavaş anlatıcının yorgunluğu hissediliyor. Asıl hissedilen, hikâyedeki denize düşmüşlüğün ve okyanusun bir metafor, belki de hayata atılmış olmanın metaforu olduğu.
Birçok yetenekli kadın gibi, Ocampo da yakınındaki ünlü erkeklerin gölgesinde kalmıştı -Jorge Luis Borges’in ve Adolfo Bioy Casares’in. Biraz da -Arjantin’de karizmatik kişiliği ile bir döneme damgasını vuran gazeteci, yazar, eleştirmen kız kardeşi- Victoria Ocampo’nun gölgesi karartmıştı Silvina Ocampo’nun kariyerini. Uzun yıllar boyunca ülkesinde değeri yeterince anlaşılamadı. Borges’in yakınında ama ‘yeterince Borgesian’ olmaması eleştiri malzemesi yapıldı. Kız kardeşi onu anıları çarpıtmakla suçladı. Nihayet 1980’lerde eleştirmenler yeteneğini tanımaya ve mirası hakkında yazmaya başladılar.
Aslında Borges’in fantastik öğeleri Ocampo’nun metinlerinde de mevcuttu ama onun fantazyası daha çok kübizmin ve sürrealizmin etkisindeydi. Benliğin başkalaşması, çoğalması, bölünmesi ve parçalanması gibi dönüşümlerle ilgileniyordu. Edebiyatın geleneksel dilini ve anlatı yapılarını bozarak toplumsal geleneklere eleştirel bir bakış getirdiği hikâye ve şiirlerinde gerçeküstü ve fantastik öğeler kullanmıştır ki söz konusu öğelerin ‘Söz’de de mevcut olduğunu görebiliyoruz.
Çocukluk çağından başlayan anılar, anlatıcının hayatı boyunca karşılaştığı farklı insanlara, gördüklerine ve duyduklarına, yaptıklarına ve söylediklerine, arkadaşlarına, sevgililerine, ailesine odaklanıyor. Zaman zaman anlatıcı anlattığı olayların içinde yer almakla birlikte o daha çok bir gözlemci. Bir hayalet gibi dolaşıyor anlattığı hayatlarda. Duyumları, eşyaları, anları, düşünceleri kaydediyor. Sayfalar ilerledikçe kendisinin yaşamadığı sahnelere bile katılıyor, orada olmasa bile diğer şahıslarla diyaloğa giriyor, olaylar hakkında yorumlar yapıyor, her şeyi bilen bir perdeden konuşuyor. Ancak biliyoruz ki güvenilmez bir anlatıcıdır kadın. Bilinci çözüldükçe gerçeklikten uzaklaşacak ve ölüm düşüncesi yoğunlaşacaktır.
Anılardaki kişileri ve onları anlatan öykülerin, boşluklarla ayrılmış ‘gevşek’ metinler olması, yer yer bilinçli olarak yapılan tekrarlanmış cümleler, bağlamların ileri geri sarması -kısacası parçalı anlatı yapısı, anlatıcının parçalanmış doğasının yansımasıdır- konudan sapmalara ve eklemelere açık olan bu eşmerkezli yapının tercihi ise Silvina Ocampo’nun karakteristiği....
‘Söz’, yazar ile yazdıklarının -duyguların, tensel dokunuşların, tutkuların, yaşamak ya da ölmek arzusunun- ‘okyanus’ içerisinde birlikte sürüklendikleri ve uyum içinde devindikleri etkileyici bir metin.
SÖZ
Silvina Ocampo
Çeviren: Çiğdem Öztürk
Notos Kitap, 2022
126 sayfa.