Güncelleme Tarihi:
Çağlar boyunca kadınların deliliğe daha yatkın olduğuna inanıldı. Ruhsal dengesizlik kadınların temel özelliklerinden biri sayıldı. Hatta tıbbın babası Hippokrates’a göre dengesizlik kadınların döl yatağından kaynaklanıyordu. Kadın bedeni daha nemli ve gevşekti. Bu da kadınların mizacı ve davranışlarını etkiliyordu. Bu gelenekten gelen hekimler, tam 20 yüzyıl boyunca, kadın deliliğinin ergenlik, âdet, gebelik, doğum, menopoz, rahmin bedende yer değiştirmesi gibi fizyolojik nedenleri olduğunu düşünmeye devam ettiler. Çoğunluktan farklı, alışılmış düşüncenin uzağındakiler bu yüzden akıl hastanelerine kapatıldılar.
‘18’inci Yüzyıl İngiliz Romanında Kadın’ konulu tez çalışmasıyla doktorasını tamamlayan, halen İngiliz edebiyatı profesörü olarak Bahçeşehir Üniversitesi’nde görev yapan Gönül Bakay, yeni kitabı ‘Delirtilen Kadınlar’da meselenin köklerine iniyor.
İngiliz ve Amerikan edebiyatında ‘kadın ve delilik’ konusuna eğilmiş, kimi zaman kendisi de deli olarak nitelendirilmiş 30 seçkin yazarın yapıtları arasından seçim yapan yazar, ortaçağ İngiltere’si’nden başlayarak 37 yapıtı, feminist eleştirinin temel kavramlarının ışığı altında değerlendiriyor.
Kadınların eski çağlardan beri delilikle bağdaştırılmalarının nedenlerini de araştıran esere göre, kilise otoritesinin egemen olduğu ortaçağ, akıl hastaları açısından karanlık bir dönem.
Öyle ki, cadı avı yaygın ve akıl hastalığı bir tür şeytanla işbirliği olarak algılanıyor. Akıl hastalığını tedavi için 13’üncü yüzyıldan itibaren hastaneler kurulmaya başlıyor; ancak buna tedavi demek mümkün değil. Daha çok hastalar buralara kapatılıyor.
İslam ve Türk dünyası, akıl hastalarına yönelik insancıl tedavileri Batı’dan çok daha önce keşfediyor. Örneğin İbni Sina, tedavinin en iyi yollarından birinin hastanın akli ve ruhi güçlerini artırmaktan, ona hastalıkla daha iyi mücadele etmek için cesaret vermek, çevresini sevimli, hoşa gider hale getirmek, iyi musiki dinletmek ve sevdiği insanlarla bir araya getirmekten geçtiğine inanıyor. 19’uncu yüzyılda, özellikle deliliği ‘İngiliz hastalığı’ olarak niteleyen ve ulusal karakterlerine mal eden İngilizlerin çalışmaları sonucunda, Londra bir anlamda deliliğin başkenti oluyor. Özellikle şizofreni ve kadınlarla özdeşleştirilen histeri Victoria dönemi psikiyatrisinin başlıca odak noktası. 1830-1870 yıllarında İngiltere, akıl hastalığıyla ilgili ilk reformların da merkezi haline geliyor.
Gönül Bakay’ın yazdığı, Handan Dedehayır’ın yayıma hazırladığı ‘Delirtilen Kadınlar’, tüm süreçleri akademisyen titizliğiyle ele alıyor. 19’uncu yüzyıldan sonra bile histeriyle, şizofreniyle ve bugün depresyonla mücadele eden kadınların zor yaşamlarına ışık tutuyor.
Ve kitabın biz edebiyatseverler için en dikkat çekici yanı; deliliğin, tüm sanat alanları gibi edebiyatı nasıl etkilediğini de anlatıyor olması. 20’nci yüzyılın modernist kadın yazarlarının, verdikleri yapıtlarla kadınların iç dünyasını, yaşadıkları ayrımcılığı, baskıları ve önyargıları yıkarak nasıl değişimin önünü açtıklarını, kadın hakları ve feminizm adına nasıl önemli katkılar yaptıklarını isim isim okuyacaksınız.
İnsanoğlunun delilikle macerasını içeren bu yolculukta size Doris Lessing’den Virginia Woolf’a, Joanne Greenberg’den Nawal El Saadawi’ye sevdikleriniz ve yarattıkları karakterler de eşlik edecek.
DELİRTİLEN KADINLAR
Gönül Bakay
Kırmızı Kedi Yayınları
352 sayfa, 30 TL.