Güncelleme Tarihi:
Eczanede tanıştığımız dost okur bir hanım, “Virginia Woolf’un ‘Dalgalar’ını yıllarca sökemedim” dedi. Birçok kez yeniden-yeniden okumaya başlamış, ama arkasını getirememiş. Oysa ‘Mrs. Dalloway’in koyu bir hayranıymış.
Biraz öyle bir roman mı ‘Dalgalar’, adları sık sık belirtilse de, kişileri bulanık, dile getirilenler bulanık, yıllar puslu, olay örgüsü en aza indirgenmiş, bugünkü söyleyişimizle bir ‘şiir-roman’... Ben ‘Dalgalar’ı çok severim. Gerçi ilk okumalarımda epey zorlanmıştım. (Sevgili Mario Levi’ydi galiba, o da ilk okumasında zorlanmış; “Çetin ceviz” demişti.)
Kitaplığımdaki Türkçe ilk basım (Milliyet Yayınları, Oya Dalgıç’ın çevirisi) ‘Dalgalar’ 1974 tarihini taşıyor (yeni basımlar İletişim, Kırmızı Kedi). Aslında bu çevirinin emeğine tanıktım, Oya Dalgıç arkadaşımdı. Hepimiz heyecanla ‘Dalgalar’ı bekliyorduk. Bu eşşiz romanı en çok sevenlerden biri de Edip Cansever olacaktı. Okur okur, “Tüm gemilerim beyaz” diyen bu Rhoda’ya, o iç söyleşiye geri dönerdim. Ak yapraklar istiyordu Rhoda, hatmilerin, sardunyaların kırmızı taç yapraklarına pek yüz vermiyordu. O dönemde ‘Dalgalar’ benim için biraz da Rhoda’nın o tuhaf oyunuydu. Deliotu’nun -nasıl bir ottu?- ucunda ‘deniz feneri’ dikiliyordu! Deniz feneriyle hep, Virginia Woolf’un öteki başyapıtına geri dönüyordum. Bir akrabalık mı bir gönderme mi? (‘Dalgalar’ inceleyicileri Rhoda’da Woolf’u görürler, ‘Deniz Feneri’nde de romancının kendi aile yaşantısından esinlendiğini.) Derken Mîna Urgan’ın Woolf monobiyografisi yayımlandı (Yapı Kredi). Mîna Hanım ‘Dalgalar’ın bütün bütün benzersiz bir roman olduğunu ileri sürer. Konusu yoktur, ya da, konusu geçen zamandır; hem düzyazıdır hem şiir; tiyatro oyununa da sayısız göndermesi söz konusudur. Şimdi hatırladım: 1972, 73 falan; Ülkü Tamer’in hayaliydi: ‘Dalgalar’ı üçü kadın üçü erkek altı ayrı kişiyle Türkçeye çevirtmek. Öyleyken romanın üçü kadın üçü erkek altı anlatıcısı gerçekten apayrı kimlikler edinecekti...
‘Dalgalar’ı bir de İlknur Özdemir’in çevirisinden okudum (Kırmızı Kedi Yayınevi); dört-beş yıl önce. Yazarlık çabamda yıllar; arada, değerli Peride Celal’in armağanı Fransızca çevirisinden aynı roman; bununla birlikte gizemi sürüp gidiyor ve bununla birlikte ‘Dalgalar’ benim için hep ‘esinlendirici’. Tabii hep Rhoda’nın bütün gemileri beyaz... Rhoda’nın deliotu İlknur Özdemir’in çevirisinde “ballıca çiçeği”...
Konusu var mı yok mu, olaysız mı, altı kişinin de sık sık andıkları Percival kimdir? Bütün bu sorular için meğer Lyndall Gordon imzalı ‘Bir Yazarın Yaşamı’nı, Virginia Woolf biyografisini (Alfa Yayınları, Süha Sertabiboğlu çevirisi) bekleyecekmişim. Gordon, ödüllü biyografisinde ‘Dalgalar’ı teşrih masasına yatırıyor. Ürperti verici bir otopsi. Eczanedeki hanıma da söyledim: Romanın yapısından dokusuna, kişilerinden yaşantılarına, her şeyini Lyndall Gordon gözler önüne seriyor. Hatta, ‘Dalgalar’ın yeniden okumasını handiyse zorunlu kılıyor.
Bir roman elli kez okunur mu diyeceksiniz, hele günümüz hay huyunda, bu hız ve telâş çağında. Gelgelelim her romancının, her şairin, her öykücünün ülküsüdür, yazdıklarının yeniden okunması, başka bir görüngeden okunması, geçen zamanda yeniden değerlendirilmesi. Öyle sanıyorum ki, Virginia Woolf ‘Dalgalar’ı kaleme getirirken bu ülküsünün gerçekleşeceğini biliyordu, herhalde kıvançlıydı.
Gordon “hazırlanmamış okur için” romanı “ilk anda bilinmeyen bir şifre”ye benzeyebileceğini vurgulamış. Ekliyor: “Ama şifre çözüldüğünde bütün deneyde parlak bir kolaylık vardır.” Virginia Woolf ‘Dalgalar’a 1929’da başlamış, eserini 1931’de bitirebilmiş. Roman boyunca denizden, özellikle güneşin eğimlerinden bir gelgit okuru da sürekli değişen ruh durumlarını alıp götürüyor. Yaşamak olgusu bir alçalıp bir yükselirken, okurları da kendi yaşantılarıyla ödeşiyor. Şimdi, şu an ‘Dalgalar’ı yeniden okumaya başlıyorum!