Güncelleme Tarihi:
Yazarların edebiyat üzerine yaptıkları konuşmalar her zaman ilgi çekicidir. Yazma anının tekilliği dışında, okurlarla, dinleyicilerle buluşan yazar, beklenmedik yaratıcılıklara da açık hale gelir. Bir metne bağlı kalmaksızın yapılan doğal konuşma yazar için de sürprizler barındırır. Bu bir yöntemdir aynı zamanda. Hem edebiyatı düşünme yöntemi hem de yazarın kendi dünyasını dışa açma yöntemi. Julio Cortazar’ın 1980’de Berkeley’de yaptığı konuşmalar bu bakımdan bir yöntem araştırması diye de okunabilir. Okur bir yandan edebiyatın ne olabileceğine yönlenirken bir yandan da Cortazar’ın eserlerine onun gözüyle bakma fırsatını yakalar.
“Ben sistematik biri değilim, ne bir eleştirmen ne de bir kuramcıyım” diyor Cortazar. Bu yönden, tam da bir yöntem koyar ortaya. Olmadan oldurmak, teori yapmadan teoriyi işaret etmek, eleştirmeden eleştiri izleri bırakmaktır bu. Üstelik bu konuşma boyunca, yazıda ‘estetik, metafizik ve tarihsel’ boyut konusunda çok net ayrımlara gider yazar. Romanı ‘yazarın kendine karşı verdiği büyük savaş’ olarak görürken de yaratıcı özneyi merkeze koyar. ‘İnsani yazgı’ terimini kullanır. Romanda “İnsani yazgının başlıca oyunlarının çarpıştığı bütün bir dünya, bütün bir evren vardır”. ‘Popüler ve halk dalkavukluğu olmaya çalışan bir edebiyata’ hep karşı duran Cortazar, sinemayı romana, fotoğrafı ise öyküye benzetir. Bütün konuşma boyunca bu bilgi ve yorum parçacıkları edebiyat ve Cortazar’ın etrafında dönecektir.
Altıncı ve Yedinci Ders olarak sunulan, ‘Edebiyatta Oyun ve Seksek’in Yazımı’ ile ‘Seksek’, ‘Manuel’in Kitabı...’ hakkındaki bölümler diğer konuşmalardan kopuk değildir ama teori ile pratiği somutlaştırır. Eğer ‘bir yazar sözcüklerle oynar ama ciddiyetle oynar’ ise ‘elinin altında bir dilin bitmek bilmez ve sonsuz olanaklarıyla’ yapar bunu. Oyun olgusunun birinci derecede bir edebiyat eserine nasıl yansıdığını, Cortazar’ın anlattıklarından çıkarak izleyebiliyoruz. ‘Seksek’ yazarı burada yaptığı açıklamalarla, edebiyat yaratma ve düşünme yöntemini aktarır bütün çıplaklığıyla. Aslında bir şekilde, konuşmalarının başında sözünü ettiği, estetik, metafizik ve tarihsel seviye kavramlarını eser üzerinde açıklar. Özünde birey olan ama tarihle anlamını bulan roman yazmak, onun derdidir.
Bu bölümde bir konuyu daha ayrıştırıyor Cortazar. Romancı cevaplar mı bulur, yoksa sorular mı sorar? “Kitabın olumlu yanı bütün o sorgulamaları açmış olması, kitap boyunca sorulan o sonu gelmez soruları sormuş olması ve hiçbir yanıt vermemiş olması” diyor kendisi. ‘Herhangi bir görkemli yaşam dersi vermenin’ peşine düşmeyen ‘Seksek’, Cortazar için yazım tekniği yönünden de ‘ortasından doğan’ bir kitaptır. Önce romanın ortasını yazdığını söylüyor çünkü. Bunu şöyle anlamak mümkün, her bir büyük eser, kendi yöntemiyle de doğar. Bu yolla başkalarından ayrışır. Bu arada, dile karşı uyanık durmayı önerir. Belli bir ifade geleneğini kazanan mevcut dil, yazar dikkat etmezse ona tuzak olur: “Eğer insan boş bulunursa, dil bizi bekleyen en korkunç kafeslerden birisidir.”
‘Edebiyat Dersleri’, bütün bölümleriyle edebiyatı birinci dereceden zevk ve dert edinenler için kaçırılmayacak bir kaynak.