Güncelleme Tarihi:
En son 2021’de Galeri Nev İstanbul’daki ‘Bir Ağacın Altında’ serginizi görmüştük. Şimdi yine ağaçlar üzerine bir kitapla, ‘Ağaçname’yle okurlarla buluşuyorsunuz. Doğaya olan özleminiz gittikçe artıyor mu?
Doğaya özlemim gittikçe artmıyor. Artan şey kendimin de doğanın bir parçası olduğum düşüncesi. Doğa dediğimiz bizim dışımızda bir şey değil. Bu yüzden yakılan, yıkılan ormanlar, doğanın altını üstüne getiren madenler, kesilen zeytin ağaçları, yok edilen kıyılar, dereler, nehirler, yollar etinden, canından kopartılmış gibi can acıtıyor. Bir tepenin üzerine çıkıp önümüzdeki uçsuz bucaksız manzaraya bakarken aldığımız keyfin, kendimizin de bu manzaranın içinde ve bir parçası olduğumuzdan dolayı alınan bir keyif olduğunu unutmamalıyız.
Kitabın önsözünde çocukluğunuzun geçtiği Artvin’deki evinizin bahçesinden bahsediyorsunuz. Bir sanatçının üretiminde çocukluk anılarının etkisini hâlâ hissettirmesi hakkında ne söylersiniz?
Çocukluk bizim anavatanımız. Nereye gidersek gidelim içimizde taşıdığımız, zaman geçtikçe daha da önem kazanan, öne çıkmaya başlayan çocukluk anıları, tatları, renkleri... Freud’un da dediği gibi “Mutluluk denen şey, yetişkinlik döneminde gerçekleşen bir çocukluk düşüdür”.
Son dönemdeki kitaplarınızda kendi yazdığınız metinlerin gitgide daha fazla yer aldığını görüyoruz. Zaman zaman yazarlığınızın çizerliğinizle didiştiği oluyor mu?
Kendimi bir yazar olarak görmüyorum. Benimkisi biraz bazı yazarların resim de yapıyor olmaları gibi bir şey. Çocuk kitaplarım için yazdığım hikâye ve metinleri saymazsak... Edebi anlamda ilk yazı denemem ‘Kıyıda Tek Başına’ kitabım oldu. ‘Ağaçname’deki ‘Haiku’ gibi şiirsel metinler, aforizmalar ihtiyaçtan doğdu. Bu ağaç resimlerimin yanında bir şey daha söylemek gerekiyordu... Bu kitap gerçek anlamda ağaçlara duyduğum hayranlık ve minnet duygularından doğdu. Ağaçları, bahçeleri cennete havale edip bu dünyayı cehenneme çevirmenin hüznü ve kızgınlığı ile... Bir gün yeryüzünden ağaçlar ve arılar kaybolursa devamında da insanlık yok olur. Ama kimin umurunda?
Dünyada genel anlamda bir vasatlık, bir çöküş yaşanıyor. Bu durum sanatınızı, yaratıcılığınız etkileyip yönlendiriyor mu?
Dünyada ne olup bittiğini tam olarak bilmiyorum. Ama bildiğim dünyanın bütün önemli müzeleri dünün ‘büyük’ sanatçılarının retrospektif ya da büyük sergilerini yapmayı tercih ediyorlar. Bu sergilere talep çok büyük. Belki çağdaş sanat henüz kendi büyük sanatçılarını ortaya çıkaramadı! Son 5-6 yıldır her zamankinden daha fazla yaratıcı olduğumu üşünüyorum. Bir yandan gazete ve dergilere çizmeyi sürdürürken, diğer taraftan da çok farklı desen ve resimleri büyük boy defterlerde sürdürüyorum. Günlük gibi tuttuğum başka defterlerim de var. ‘Ağaçname’ kitabındaki birçok resim bu defterlerden.
Yeni projeleriniz neler?
Evet, yayımlamayı düşündüğüm birkaç kitap projesi dışında, sözünü ettiğim büyük boy resimlerdeki defterleri bir sergi ve kitap-albüme dönüştürmeyi düşünüyorum. John Berger ile yaptığımız, Türkçede ‘Saat Kaç?’ (YKY, 2018) adıyla yayımlanan kitabın Fransızcası yayımlandı: ‘Quelle heure est-il?’ (Manifeste, 2023). Önümüzdeki eylül ayında YKY’den ‘Bambaşka Kediler’ çıkacak. Daha önce YKY’den çıkmış iki kitabımın Fransızca baskıları eylül ayında ‘Sous un arbre’ (Bir Ağacın Altında), ‘Seul sur le rivage’ (Kıyıda Tek Başına) ve François David’in 40 desenim için yazdığı metinlerle ‘Ombres siamoises’... Bu üç kitap Editions Emprinte’ten aynı zamanda yayımlanacak.