‘Çirkin’in ayak sesleri

Güncelleme Tarihi:

‘Çirkin’in ayak sesleri
Oluşturulma Tarihi: Nisan 26, 2018 15:30

Tarih boyunca ve bugün, çirkinliğe düşmanlık kadar aşırı ilgi duyulmasında, insan dahil hemen her şeyi, kir, pas, çürüme gibi bir sonun bekliyor olması mı vardır? Gretchen E. Henderson, ‘Çirkinliğin Kültürel Tarihi’nde “Politikadan sokak hayatına, mimariden eleştiriye kadar her yerde onun ayak sesiyle karşılaşıyoruz” diyor.

Haberin Devamı

Farsçadan dilimize giren ‘çirkin’ kelimesi, kökündeki ‘çirk’in, kir, pas, pislik benzeri karşılıklarıyla yetinmeyip zamanla pek çok soyut durumu da karşılamaya başlamış, sonunda bir kavrama dönüşmüştür. Bu, onun hayatla yaşadığı çok katmanlı ilişkiyle ilgilidir. ‘Çirkin’den söz etmek, sonunda kültürden söz etmektir. ‘Çirkinliğin Kültürel Tarihi’nin yazarı Gretchen E. Henderson’un vurguladığı gibi: “Fiziksel dünyaya dayanıyor olsa da ‘çirkin’ -muğlak koşullara uyumlanabilen, kademeli olarak değişip evrimleşen- kavramsal niteliğini korumaya ve sahiplenir göründüğü her şeyi nitelemeye devam ediyor. Bu yüzden biz politikadan sokak hayatına, mimariden eleştiriye kadar her yerde onun ayak sesiyle karşılaşıyoruz. Kültürle kurduğu etkileşim fiziksel olmaktan öte en çok olgusal düzeyde devam ediyor.
Yine de sormadan/sorgulamadan edemiyor insan; tarih boyunca ve bugün, çirkinliğe düşmanlık kadar aşırı ilgi duyulmasında, insan dahil hemen her şeyi, kir, pas, çürüme gibi bir sonun bekliyor olması mı vardır? Aynı zamanda güncel olanla sürekli yoğrulan/yorumlanan bu fikir, Baudelaire’in şahsında modernleşip ‘sevgilinin çiçek bozukluklarıyla dolu yüzünü anlatırken’ o ezeli mahremiyetine mi kavuşur? Bu bağlamda şiirin devreye girmesini ve ‘endüstriyelleşmeyle birlikte şehirlerin çirkin mekânlara dönüşmesini’, Ezra Pound’un ifadesiyle estetik anlamda bir ‘çirkinlik kültü’ oluşmasını anlayabiliriz. Her hal ve şartta çirkinliğin ‘beden’ ile kaçınılmaz bir teması var ve bu Antikçağ’da yaşamış mimar Vitruvius’un ‘insan bedeni ile mimari arasında kurduğu’ bağlantıya kadar inebiliyor. Rönesans döneminde ‘Leonardo, Vitruvius’u görsel olarak somutlaştıracaktır’ zaten.
Henderson da kitabının çatısını oluşturan üç ana bölüm boyunca beden meselesine sürekli eğiliyor, bu somutlamaları görsel malzemelerle okura sunuyor. Çirkinliğin, bir geri dönüş refleksiyle ilkin bir hikâyeye sonra da adeta bir mite dönüşmesi anlamlıdır. Hemen her din ve kültürün, kötü, kötülük, kötücül ekseninde bir de çirkin özne türetmesi kültür tarihinin ana konuları arasındadır. Yazar, ‘birey, grup ve duyu kümelerinin izini sürerek çirkinliği estetik veya felsefi açıdan ele almaktan ziyade bedenle ve kültürle ilişkili olarak incelediğini özellikle vurguluyor. Ona göre “Çirkin kelimesinin tekinsiz geçmişi, özellikle de bedenlerle olan ilişkisi bizi çirkinliğin nerede yattığını yeniden değerlendirmeye davet etmektedir”.
Bu davet ne kadar karşılık bulur kestirmek zor, ancak dünya genelinde ‘çirkinliğin’ teknolojik kolaylık aracılığıyla da kendisine ait ekonomik ve kolonyal bir ağ kurduğunu gözlemlemek zor değil. Bilgisayar oyunlarından tutun da global şirketlerin tuzakları, büyük devletlerin savaş oyunları, geçmişin, kültür tarihinin çirkinlik ile kurduğu; bir yönüyle masum, bir yönüyle kaçınılmaz oyun duygusunu hepten gölgelediği açık. Kitaptaki Amy Sillman imzalı ‘Ben ve Çirkin Dağ’ tablosundaki, bir damla gözyaşı ile ‘cümbüşlü’ dağı iple çeken sembolik adam, umulur ki, kültürün daha umut vaadeden bir yüzüne taşıyordur konuyu.

ÇİRKİNLİĞİN KÜLTÜREL TARİHİ

‘Çirkin’in ayak sesleri

Gretchen E. Henderson
Çeviren: Ayşe Müge Çavdar
Sel Yayınları, 2018
238 sayfa, 24 TL.

BAKMADAN GEÇME!