Güncelleme Tarihi:
Margherita, ateş kırmızısı saçlarına suluboya fırçaları takan, hayatı içinden geldiği gibi yaşayan, her an kahkahalar atmaya hazır bir çocuk. Kimilerine göre de ‘tuhaf’, parmakla gösterilen, kafasındaki vidaların eksik olduğu düşünülen bir çılgın.
Eğlenmek için pencere önünde komik suratlar yapan, ‘hiçbir şeyden korkusu olmayan cesur kadınların muhteşem hikâyelerini’ anlatarak kendi kendine hayallere dalan Margherita, okuldan sonraki saatlerini, annesi işten dönene kadar, evde yalnız geçiriyor. En sevdiği şey annesinin süslü püslü geceliğini giyip Sandie Shaw taklidi yaparak -onun gibi yalınayak- şarkılar söylemek. Zaman zaman Ay’a gidip mavi taşlar toplayan, bazen yosun avlamaya çıkıp onlardan ipekli iplikler dokuyan, bazen de deniz kokulu elbiseler giyerek etrafa tuz tanecikleri saçan Margherita için yaşama tutkulu bir hayalperest de diyebiliriz.
Bir gün, yine pencerede Sandie’den ‘Yarın’ adlı şarkıyı söylerken mavi kurdelesini aşağı düşüren Margherita koşarak sokağa fırlıyor. Bir yandan kurdelesini ararken bir yandan da şarkı söylemeye devam ediyor. Yoldan geçenler için, anneler için, köpeğini gezdirenler için, alışveriş yapanlar için, onu parmakla gösteren komşuları için, evin önünde bekleyen apartman görevlisi ve elbette kendisi için söylüyor şarkısını: “Yarın... yarın...” Herkesi coşkuyla selamlıyor ama aldığı tek tepki apartman görevlisinin tuhaf tuhaf bakarak “Yalınayaksın Margherita,” demesi oluyor.
Burada hemen Desideria Guicciardini’nin çizimlerinin kitaba apayrı bir cazibe kattığını belirtmeliyim. Margherita’nın coşkunluğunu öyle güzel anlatmış ki, her an özgürlüğün ve neşenin sayfalardan taştığına tanık oluyoruz. Ama iki kesit var ki, onlardan özellikle bahsetmek gerek. İlkinde Margherita’yı canavarlar, yarasalar ve hayaletlerle dolu bir sirk çadırının içinde, havada asılı bir ateş çemberinin içinden atlarken görüyoruz, ki burası Margherita’nın kendi kendine cesur kadın hikâyeleri anlattığı bölüm. İkincisi ise sokakta akan gıpgri bir kalabalığın ve garipseyen bakışların ortasında, saçlarında mavi kurdelesi, üstünde rengârenk elbisesiyle havalara uçarak bağıra çağıra yalınayak şarkı söylerken resmedildiği sahne. Her ikisinin de kitabın ruhunu tam anlamıyla yansıttığını söyleyebilirim.
Margherita’nın annesine komşulardan şikâyet telefonlarının gelmesi gecikmiyor tabii. Apartman görevlisi de çıplak ayak mevzuunu yumurtluyor. Annesinin olan bitene ne tepki verdiğini söyleyemesem de biraz daha geriye giderek, kendisine “Yalınayaksın” diyen görevliye Margherita’nın “Biliyorum, ben Sandie Shaw’ım” diye cevap verdiğini ve bu cevapta annesinin de payı olduğunu bilmeniz yeterli olacaktır şimdilik. İnsanların yadırgayan bakışlarına, ithamlarına ve şikâyetlerine karşı durabilen, çocukları yargılamak yerine hayallerinin peşinden gitmesi için cesaretlendiren ebeveyn yaklaşımının önemi de burada ortaya çıkıyor. Kitabın sürprizli sonunda Margherita’nın yıllar sonra neler yaptığına ve annesinin bütün bunları komşularına nasıl bir ironiyle anlattığına mutlulukla tanık oluyoruz.
Margherita’nın şarkıları çocuklara, gençlere, gri bir yetişkinliği ellerinin tersiyle iten annelere ve pencereden çocuklara gülümseyen komşulara gelsin; “Yarın... yarın...”
KIRMIZI SAÇLI KIZ ŞARKI SÖYLÜYOR
Emanuela Nava
Resimleyen: Desideria Guicciardini
Çeviren: Melis Köymen
Uçan Fil, 2018
32 sayfa, 25 TL.