Çılgınlığın sınırındaki normal insanlar

Güncelleme Tarihi:

Çılgınlığın sınırındaki normal insanlar
OluÅŸturulma Tarihi: Temmuz 01, 2022 11:43

Arjantinli, bol ödüllü yazar Samanta Schweblin’den yine gerçekle muğlaklık arasında gidip gelen, dolu dolu ve ilgi çekici yedi öykü: ‘Yedi Boş Ev’.

Haberin Devamı

Geçen yılın hit romanlarından olan ‘Kurtarma Mesafesi’nin Arjantinli yazarı Samanta Schweblin özellikle öyküleriyle sayısız ödül kazanmış genç bir kadın. Schweblin çok kıvrak bir üslubu olan ve gerilim yaratmayı iyi bilen bir yazar. Gerilim, öykülerinde kurduğu atmosferin vazgeçilmez öğelerinden biri. Çünkü normal ile acayiplik arasındaki ince çizgide dolaşan karakterlerin korkularıyla yüzleşmeleri, onun edebiyatı seçmesinin temel nedenlerinden biri belli ki. Öykülerinin, içsel yolculuklarından izler taşıdığını hissediyorsunuz okurken.
‘Kurtarma Mesafesi’nde okuyucuyu sürekli diken üstünde tutan, ‘çılgınlığın ağzında’ bir hikâye anlatmıştı. ‘Ağızdaki Kuşlar’daki öykülerinde de normal hayatlara sızan muğlaklık duygusunu ustaca enjekte ediyordu. Schweblin’in öykülerini okumak bize tanıdık hislerle dolu, hemen kolayca hazmedilemeyecek kadar yoğun bir edebi lezzet sunuyor. Yazarın yedi öyküsünü bir araya getiren kitabı ‘Yedi Boş Ev’in son sayfasını da aynı memnuniyet duygusuyla kapatırken, keşke daha olsa diyorsunuz.
‘Yedi Boş Ev’ birbirinden çok farklı insanların hayatlarına dalan yedi farklı öykü içerse de birbiriyle çok yakın temalarda dolaşıyorlar. Kişilerin evleriyle ya da eşyalarıyla kurdukları ilişkiler üzerinden hayata dokunan gizemli öyküler bunlar. Bu anlamda kitaba son anda dahil edilmiş, ödüllü bir öykü olan ‘Şanssız Bir Adam’ biraz dışarıda gibi dursa da her hikâyede özellikle karakterlerin yapıştığı ya da elinden kaçırdığı ‘önemli nesne’, burada kendisini bir kız çocuğunun beyaz külodu olarak gösteriyor! Soluk soluğa başlayan ama her an daha kötü bir şey olacakmış hissiyle okuduğumuz bıçak sırtı bir öykü bu. Kitabın en dikkat çekici öykülerinden biri.
Ama ilk öykü olan ‘Hiç Alakası Yok’ da güçlü bir açılış yapıyor kitaba. Bahçe içinde, zengin evlerin önünde arabayla turlamayı seven bir anne-kızla tanışıyoruz. Ancak bu seferki turlamalarında her zamankinden farklı bir şeyler olacaktır. Çünkü anne, evlerden birinin içine girmeye karar vermiştir. ‘Hiç Alakası Yok’ insanların başkalarının hayatlarına duyduğu merakı, nesnelerle kurdukları ilişkileri, tatminsiz kalan aidiyet duygularını histerik bir olay örgüsü içinde aynı potada eritiyor. Annenin girdikleri evin sahibinin manevi değeri olan şekerliğine göz dikmesi o kadar anlamlı ve sinematografik ki, bu öyküden harika bir kısa film çıkardı doğrusu.
Kitabın en uzun ve en zor hazmedilen öyküsü ‘Mağaramsı Nefes’ de bir uzun filmi hak edecek kadar derin... Kaybolan ya da eksilen nesneler, paketlenmesi gereken eşyalar içinde hayata veda etmeye çalışan hasta bir kadının aklının gitgelleriyle yoğrulmuş; gizemli, gerçeğin sanrılarla iç içe geçtiği ve ancak sezgilerle ilerlemenin edebi lezzeti yanında getireceği bir okuma tecrübesi sunuyor bu öykü de.
‘Kırka Kırk’ bir gece kayınvalidesine Aspirin aramaya çıkan genç bir kadının kendi yersiz yurtsuzluğuyla yüzleşmesini oldukça ekonomik bir anlatımla sunarken ‘Babam ve Çocuklar’ bir aile buluşmasının nasıl bir kaosa dönüştüğünü anlatıyor. ‘Böyle Şeyler Evimizde Olağandır’da evladını kaybeden bir ailenin komşu evle geçirdiği hazin bir deneyim var.
Kapanış öyküsü ‘Dışarı Çıkmak’ da iyi bir kısa film olabilir. Kocasıyla kavga etmiş bir kadın gece gece kendisini dışarı atınca bir adamla tanışır. Adam da karısıyla tartışacağından emin olduğu için eve gitmek konusunda biraz isteksizdir. Yani Schweblin için evin içinde kalmak da evin dışına çıkmak da problem. İnsanların kendi dengesizliklerini ve hastalıklı ruh hallerini nesnelere ya da evlerine yansıtmaları olağan ama biraz da beyhude bir çaba sanki...

YEDÄ° BOÅž EVÂ

Çılgınlığın sınırındaki normal insanlar

Samanta Schweblin
Çeviren: Emrah İmre
Can Yayınları, 2022
129 sayfa.

BAKMADAN GEÇME!