Cihadcılık: ‘Vahşetin İdaresi’

Güncelleme Tarihi:

Cihadcılık: ‘Vahşetin İdaresi’
Oluşturulma Tarihi: Mart 23, 2017 14:37

Filozoflar Batı medeniyetinin, cihadcılık fenomeninin kendisinde yol açacağı tahribata karşı bir özsavunma geliştirirken, özellikle laiklik kavramının tahribatı, olağanüstü hal durumunun süreklileştirilmesi ve 70’lerin ortasından itibaren ‘gericiliğin yükselişi’ karşısında ilerici ve devrimci fikirlerin çökerek solun mevcut düzeni benimser hale gelişinin eleştirisi vurgulanıyor.

Haberin Devamı

Ulus Baker, 11 Eylül 2001’in felsefi bir suskunluğa yol açtığını yazmıştı. Derrida’nın suskunluğunu merkeze alarak Fransız filozofları üzerinde duruyordu ve Derrida’nın suskunluğunu, Spinoza ile Hegel’in ‘felsefenin suskunluğu’na ilişkin sözlerine atıfta bulunarak takdir ediyordu. Spinoza: “Savaşın efendileri kana doyduktan sonra konuşalım”. Hegel: “Minerva’nın baykuşu ancak karanlık çöktükten sonra uçar”. (Baker’in bu yazısı, ‘Dolaylı Eylem’ kitabındadır.) 11 Eylül’ün neliğine ilişkin felsefi boşluk, hâlâ varlığını koruyor.

Ulus Baker’in bu durumlaştırmasını, Haldun Bayrı’nın yayına hazırladığı Cihadcılık -Efsaneler Gerçekler kitabını görünce hatırladım. Kitapta yer alan otuz dokuz makale veya söyleşi, ‘2015’in Ağustos ayından beri özellikle Fransız basınında’ yayınlanmış Olivier Roy, Ruşen Çakır, Gilles Kepel vb gibi İslamcılık konusunda uzmanlaşmış yirmi sekiz yazara ait. Burada benim özellikle dikkatimi çeken isimler ise, Jean-Luc Nancy, Etienne Balibar, Alain Badiou, Edgar Morin ve Giorgio Agamben gibi filozofların da bu konuda söz almış olmalarıdır. Uzmanlar, gün ışığının yanılsamasında olup bitmekte olan fenomenin olasılıklı hallerinin ne olacağını tartışırlar; filozoflar ise, ancak alacakaranlığın netliğinde vücuda gelenin ne olduğunu dile getirirler. Tanımlanabilir netlik, gün ışığında değil, alacakaranlıkta vücut bulur. Yanıltmak istemem; filozofların odaklandığı nesne, cihadcılığın neliği değil, Batı medeniyetinin, cihadcılık fenomeninin kendisinde yol açacağı tahribata karşı bir özsavunma geliştirirken, kendi temel ilke ve değerlerini askıya alma girişimidir. Bu bağlamda özellikle vurgulanan, laiklik kavramının tahribatı (Balibar), olağanüstü hal durumunun süreklileştirilmesi (Agamben) ve 70’lerin ortasından itibaren ‘gericiliğin yükselişi’ karşısında ilerici ve devrimci fikirlerin çökerek solun mevcut düzeni benimser hale gelişinin eleştirisidir (Badiou).
Jean-Marc Lafon’un ‘Işid’in Uzun Vadeli Hedefleri Üzerine Bir İnceleme’ başlıklı yazısına özellikle dikkat çekerim. Bu yazı, El Kaide üyesi Ebubekir Naci’nin, 2004’te internette Arapça olarak yayınlanan ‘Vahşetin İdaresi: Ümmetin Önündeki En kritik Aşama’ adlı kitap üzerine bir analizi içermektedir. ‘Vahşetin İdaresi’, ne demek?

Haberin Devamı

Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra ortaya çıkan bir fenomene daha dikkat çekmek isterim. Gerilim ve şiddet filmi bağlamında yamyamlık filmlerine.. Ortadoğu’daki yamyamlık bağlamında, Batı sinemasının ideolojik tahayyülünün, bastırılmış ezilmişliklerin bir dışavurumu arasındaki teorik bağ da irdelenmesi gerekir.

 

Haberin Devamı

CİHADCILIK                                                        

Cihadcılık: ‘Vahşetin İdaresi’

EFSANELER GERÇEKLER
Haz.: Haldun Bayrı
Metis Yayınları, 2017
304 sayfa, 28.50 TL.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!