Güncelleme Tarihi:
Havana Caz Festivali’nde tanıştıklarında Gonzalo, konservatuvar diplomalı, 23 yaşında bir piyanistti. Charlie Haden ise Amerika’da yılın caz kontrbasçısı seçilmiş, Art Pepper, Ornette Coleman, Keith Jarrett gibi öncülerle uçuşlara çıkmış 49 yaşında bir yaşayan efsane. Vietnam Savaşı sırasında kurduğu Liberation Music Orchestra’yla caz ve politikada aynı anda devrimci rol üstlendikten 17 yıl sonra, bu kez yeni grubu Quartet West’le zarafetin peşine düşmüştü.
Klasik eğitim görmekle birlikte Gonzalo’nun aklı hep popüler müzikteydi. Fakat babasından, dedesinden, dedesinin annesinden farklı olarak eğlence yerine müzikal yetkinliğin peşindeydi. Büyük büyükannesinin ailede üç kuşak boyunca taşınan sahne ismi ‘Rubalcaba’yı kullansa da sambada değildi gözü. 19’uncu yüzyılda yerel ezgileri klasiğe uyarlayan Amadeo Roden, Aleksandro Caturlan gibi bestecileri örnek almıştı.
Haden ise kontrbası cazda eşlikçi konumundan çıkarıp soliste dönüştüren ender virtüozlardandı. Yalın, içten, yenilikçi ve akustik müziği savunuyor “Çaldığın her nota için idam sehpasına çıkmayı göze alabilmelisin” diyecek kadar sanatı ciddiye alıyordu.
İkiliyi birleştiren, sağlam, verimli dostluk kurmalarını sağlayan ortak arayışlarıydı: Yaratıcılık ve yüksek estetik değer üretme çabası.
Yıllar önce Rubalcaba’ya çıkış noktasıyla ilgili sorular yönelttiğimde “Müziğin sadece dans, eğlence anlamına gelmediğini, aynı zamanda düşündürücü olduğunu göstermeye çalışıyorum” demişti. Ardından şunu eklemişti: “Popüler ezgileri geçmişte çok üst estetik formlarda işleyip konser müziğine dönüştüren bestecilerin yolundan yürüyorum. Hedefim popüler müzikte yüksek yaratıcı düzeyi yakalamak, güçlü bir teknik ve bilgi birikimiyle insanların dinleyeceği, aynı zamanda üzerinde düşüneceği, en gelişkin entelektüel yaklaşımla biçimlendirilmiş müzikler üretmek.”
Konuşmalarında kültürel sığlaşmadan yakınan Charlie Haden’dan da Rubalcaba gibi zarafeti yücelten yorumları okumuştum, duymuştum. 2006’daki son röportajımızda, Bush yönetiminin Irak’ı işgalini protesto etmek amacıyla konser turnesine çıktığı halde çok romantik bir repertuvar seçtiğini hatırlattığımda söyledikleri dikkat çekiciydi: “Tüm çabam güzellikleri gündeme getirmek. Dünyada yeterince çirkinlik var. Yeryüzündeki adaletsizlik, eşitsizlik, sömürü ve zorbalığın çekilmez boyutlara geldiğini her hissettiğimde, isyan etmem gerektiğinde bu şarkılara dönüyorum. (...) Güzel ve derin müzikleri dinleyenler daima zeki ve hassas ruhlu kişilerdir. Tanrı’ya şükür ki yeryüzünde insanlığa, uygarlığa önem veren böyle kişiler hep olacak...”
Bilge ve çırağı
Röportajlarda ikiliye birbirleri hakkındaki fikirlerini de sormuştum. Rubalcaba, Amerika’da ilk kez adının duyulmasını sağlayan kişinin trompetçi Dizzy Gillespie olduğunu söyledikten sonra “Charlie’yi bana sonuna kadar inanan, müziğime güvenen, yürekten destekleyen ilk ustam kabul ederim” demişti.
Sonra onu üç özelliğiyle tanımlamıştı: “Yüreği çok temiz, çok duyarlı, müthiş bir insan. Aynı zamanda çok matrak. Müthiş bir espri duygusu var. Kocaman çocuk gibi. Her zaman anlatacak komik bir anısı vardır. Hiç beklenmedik işler yapar. Koşullar uygun mu, diye bakmadan, etrafı kollamadan içinden geleni pat diye söyler...”
Ustasından öğrendiklerini sıralamıştı şükranla: “En önemlisi benliğimi müziğe adamak. Modayı, piyasayı bir yana bırakıp kendi sesimi korumak. Bıkmadan çalışmak. Düzgün, sakin, temiz, uyuşturucudan uzak bir yaşam kurup duygusal, ruhsal yapıyı, disiplini, araştırma isteğini, düşünsel ve fiziksel konsantrasyonu garantiye almak.”
Charlie Haden ise “Müziği paylaşacak gençler aradım hep” diyordu. Piyanist Brad Mehldau gibi Rubalcaba’yı da adeta ruh ikizi ilan etmişti. 2001 sonbaharında evinden telefonla aradığımda genç yol arkadaşının kendisiyle ilgili yorumlarını aktarmıştım. “İltifat etmiş, ben de onun için aynı duyguları besliyorum” demişti. Böylesine acımasız bir dünyada içindeki çocuğu nasıl 65 yıl koruyabildiğini sorduğumda cevabı bilgeceydi: “Duyarlı, acımasız baskılara karşı hayatı korumak isteyen herkesin içinde bu çocuksu benlik sapasağlam yerindedir. Fakat erginleşmek, olgunlaşmak, kişilik ve onur sahibi olmak, bakış açısı kazanmak, nesnelliği öğrenmek, algıyı geliştirmek, almak kadar vermeyi öğrenmek de önemlidir. Hakiki insan olmak gayret ister. Büyük duyarlılıkla çalan, sanatında harikalar yaratan müzikçinin aynı şeyi günlük hayatta yapması marifettir. İşte ben bunu becermeye çalışıyorum.”
Romantizm, romantizm
Haden ile Rubalcaba’nın ortak repertuvarı Küba bolerolarından, İspanyol cumhuriyetçilerinin 1930’lardaki antifaşist şarkılarına, Amerikan klasiklerine uzanıyordu. 1997’de yayımlanan Montreal Festivali kayıtları, 2001’de Grammy alan ‘Nocturne’, 2004’te Grammy alan ‘Land of the Sun’ unutulmaz albümlerdi. Haden’ın ölümünden sonra arşivlerden 2005’te Tokyo’daki Blue Note Caz Kulübü’nde Rubalcaba ile verdiği konserin kayıtları çıktı. 2015’te yayımlanan albüm Japonya’dan ABD’ye eleştirmenlerin övgüsünü aldı, şiirsel yorum, estetik düzey ve ikilinin derin iletişimiyle caz tarihine geçti.
Yine 2015’te Gonzalo Rubalcaba ustası için dörtlüsüyle ‘Charlie’yi kaydetti. Albümde Bill Evans, Gonzalo Rubalcaba ve Pat Metheny’nin yanı sıra Charlie Haden’ın altı unutulmaz bestesi yer alıyordu: Haden’ın sevdiği bestelerinden ‘First Song’, Nikaragualı direnişçileri selamladığı ‘Sandino’, İspanya İçsavaşı’nın cesur kadın lideri Dolores Ibarruri’yi andığı ‘La Pasionaria’, Quartet West döneminden ‘Bay City’, Grammy ödüllü ‘Nocturne’ albümünden ‘Nightfall’, Chet Baker’la çaldığı ‘Silence’...
Rubalcaba, blog’unda albümün piyasaya çıktığını duyururken bir de ithaf notu eklemişti: “Charlie’nin her tavrında, bestesinde, eyleminde vurguladıklarını günümüz dünyasının ve gelecek kuşaklarının keşfetmesi, sevgiyle paylaşması arzusu ve Charlie’ye sonsuz şükranlarımla...”
Rubalcaba, bu akşam dörtlüsüyle, 2002’de Charlie Haden’la ‘Nocturne’ turnesi sırasında konser verdiği İstanbul’daki İş Sanat sahnesinde 2,5 yıl önce kaybettiği dostunun anısına çalacak. Repertuvarda ‘Charlie’ albümünden besteler yer alıyor...