Güncelleme Tarihi:
“Şairin Bavulu” yazılarında Cevat Çapan’ın ayrı bir yeri var. Yolculuğa en çok yakışan şiirler ve şiirle en güzel giden yolculuklar onda var. Belki başkasının bavulu olsaydı sığmazdı ama Cevat Hoca da şiiri kadar alçakgönüllü bir şair olduğu için, azı karar deyip az yazdığından geniş geniş sığar. Sığmakla kalmaz, denize, rüzgâra, yaza da yer kalır!
“Cevat Çapan’ın paltosu...” diye başlıyordum yazıya, sonra fark ettim, öyle de olabilirdi, paltosu, bavulu birbirine benzeyen bir şair o, şiiri de gülüşüne benzemiyor mu zaten? 80 kuşağından bildiğimiz için, eh o kuşağın samimiyetine de güvendiğimiz için, sanki Cevat Hoca’nın şiirinde anılan herkes bizim de ahbabımız sayılırdı ya da tanışımız, gittiği yerlerse uzağımız değildi. Diyeceğim, şiirleri yakınımız sayılır. Şimdi Hoca’yı 90 kuşağına kaptırmış olmaktan zerre üzüntü duymuyoruz, pek çok kez belirttiğimiz gibi yalınlığıyla, ironisiyle bu kuşağı çok seviyoruz. Böylece sanıyorum Cevat Çapan da iyimserliği, umudu, gülümseyişi, şakasıyla yerini bulmuş oluyor. 90 ona yakıştı diyoruz!
Bavulunda 90 yaz var! 90 mavi, 90 yol. Sanırım 90 kuş var bir de, o nedenle bunca yeğin ve yeni, şiirleri gibi, ne ağır ne sıkıcı, hemen yola düşmeye, uçmaya hazır. Sözcükleri de öyle, Hoca’nın eski yeni, alaylı mektepli, yakın uzak tüm öğrencileri gibi, yalnızca sevgiden ve onunla daha çooook yol alacaklarını, daha nice şiirde geçeceklerini bildikleri için hep elinin altında, yanında yöresindeler. Yoksa onları mülküne geçirmiş filan değil, hem böyle bir şiirin onları ağırlayacak konakları mı olur, olmaz!
Bir ıslıkla yola düşen arkadaşlar gibi Cevat Çapan’ın sözcükleri, başıbozuk değil ama biraz dalgacı, biraz sevdalı, çokça neşeli, arkadaş canlısı, beş benzemez farklılığı ve özgürlüğüyle renkli ve iyimser, gözlerinin içi parlayan, nefes alıp verdikleri buradan bile duyulan, hani şimdi ‘organik’ desem bazı şair arkadaşları sevinçten takla attıracak kadar da sıradan, taze, havadar, ferah sözcükler...
Dedim ya sözcükleri de Cevat Hoca’nın öğrencileri, ders verdiği üniversitelerden biri de Boğaziçi olduğu için, gökkuşağı da diyelim renklerine ki şan versinler ortalığa!
Sekiz kitabı var Hoca’nın. ‘Dön Güvercin Dön’le (1985) başlamış 52 yaşında. Acelesi olmayanlara özgü o ‘vakt-i kerahat’ duygusu, kıvamı, tartımıyla, ağırdan almamış ama usulca yapmış açılışı, tam demini aldığı vakit. Neyin? Yaşamın, sözcüklerin, yolculuk halinin. Durup bakmanın, anmanın, anlamanın ve geçmişin anılarıyla geleceğin anılarına doğru yol almanın.
Şiirine ve kitaplarına ilişkin birkaç yazı yazdım. Sekiz kitabını yeniden okuduğumda, şiirin de hocalığına dahil olduğunu düşündüm. Ders vermek biçiminde değil, sohbet etmek, söyleşmek biçiminde. İkinci kitabının adı gibi, ‘Doğal Tarih’ (1989), hemen her şeyi günlük, olağan, yani doğal haliyle anlatan şiirler bunlar. Şiirler de Cevat Hoca’nın masa arkadaşları gibi, küçük konuşmalar, anlamlı susmalar, yeniden hatırlamalar, derken akşam olur gibi şiir olmalar...
Şiirlerini cebinde taşıyan şairlerden olmalı Cevat Çapan, onlardan fazla uzaklaşmayan, arayı soğutmayan, göresi, sevesi, yazası gelen. Şair de cebinde taşır böyle şiiri. Ne de olsa çocuklukları beraber geçmiş, beraber genç olmuşlar, yolculukları da 90 yıldır beraber sürüyor...
Bunca uzun yıldan ve yoldan gelmenin, şairin ‘Doğal Tarih’inde iz ve yer bırakan anıları ve kişileri var. İlk kitabın ilk şiiri örneğin, ‘Kış Bitti’, sonradan Seyhan Erözçelik’le birlikte çevirecekleri ‘Vedalaşmaların İlmini Yaptım Ben’in şairi Osip Mandelstam’la başlıyor. Okuduğu, sevdiği, el aldığı şairleri, Ahmatova, anarak sürüyor. Cevat Çapan’ın bir ‘Şiir Atlası’ olduğunu ve Çin’den Peru’ya nice şairle tanışık olduğunu unutmayalım.
Onu hep ‘yaz şairi’ olarak düşünürüm, açıklığı, doğallığı, gülüşü, iyimserliği ve yalınlığından ötürü. Benim için yazın en birinci şairi Oktay Rifat’tır. Melih Cevdet’te, Edip Cansever’de de olmuştur yaz, ama Oktay Rifat kadar şiiri yaz için yazan başka bir ad yoktur. Cevat Çapan da hem Oktay Rifat sevgisinin hem de yazı yazmanın hakkını verir. Öyle ya, yolculuk, yazdır. Hangi mevsimde çıkılırsa çıkılsın, yaza çıkar yolculuk. Hocanın yolculuğunun şiire çıkması gibi.
Resimler, fotoğraflar, küçük molalar gibi dururlar bu şiirde. Kahvenin yanındaki su gibi, sonunda mutlaka içilir ve değdiği düşünülür ya, öyle. Cevat Çapan’ın şiiri, adı da kendisi gibi sevimli ‘Senin İlkokulların’ şiirinde, “Hatırlıyor musun, tarihten çok/coğrafyada coşardın” dediğine benzer. Yer adları ve kişi adlarıyla daha bir sıcaklık, içtenlik, yakınlık kazanır. Kişileriyse, aileden, mahalleden, bilinmeyen kişiler de olsalar, şiire girince parlar ve efsane değeri edinirler.
Hikâye etmek değil ama anmak ve şiirden bir ‘hatıra fotoğrafı’na durmak. ‘Ne Güzel Yolculuktu Aklımdan Çıkmaz’ dediğine, ‘ne güzel anılar, insana kendini de içinde hissettiriyor’ duygusuyla katılırım. O nedenle hikâye değil, anıları, yolculuğu paylaşmak diye bakarım Cevat Çapan’ın şiirine. Kitapları da havuzbaşında okunmalıymış gelir bana, inceden anıların, suyun, yolculuğun eşliğinde. Birazdan kendi kendinize bir yolculuk gibi usuldan mırıldanmaya başlayacağınız.
Yaşamla zengin, yaşamayı zenginleştiren bir şiir Cevat Çapan’ın yazageldiği.